Devlet-PKK çatışmasında Türk paramiliterleri - Ayhan Işık

  Ayhan Işık [i] Özet Bu makale, Türk devletinin paramiliter örgütlerinin zaman içindeki dönüşümüne ve bu örgütlerin muhaliflere, özellikle Kürtlere, karşı “kullanışlı” bir araç olarak nasıl kullanıldığına odaklanmaktadır. Paramiliter gruplar, yaklaşık kırk yıldır devam eden Türk devleti ve PKK arasındaki çatışmaların ana aktörlerinden biridir. Bu gruplar, 1980’den beri, özellikle savaşın yoğun olduğu zamanlarda bazen yardımcı kuvvet olarak, bazen de ölüm timlerine dönüşerek, PKK’yi desteklediği düşünülen Kürt sivillere karşı faili meçhul cinayetler, zorla kaybetmeler ve yargısız infazlarda resmi ordu güçlerinin yanında  kullanılmışlardır. Yazıda, Türk devlet elitlerinin bu aparatı yalnızca iç siyasette değil, Orta Doğu’da ve Kafkasya’daki çatışmalarda kullandığını hatta devletin bu paramiliter geleneğini Batı Avrupa’ya kadar genişlettiğini tartışacağım. Paramiliter Örgütlerin Oluşumu Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden bu yana yüz yıldan fazla bir zamandır, farklı Kürt siyasal hareke

Rojava'da Devrim ve Demokratik Komünal Ekonomi - Ferîk Özgür

      



Giriş

            Devrimlerden öğrenmek devrimciler açısından vazgeçilmez bir zorunluluktur. Ancak devrimler tek başına birer deneyim aktarımı olarak değil tarihle bugün arasında bir köprü olarak ele alınmalıdır. Bugünün konjonktürüyle bağı açısında devrimleri okumak, hele ki hem zamansal hem mekânsal olarak bizimle iç içe olan bir devrimi okumak kuşkusuz çok daha kritik önemdedir. Her ne kadar IŞİD’e karşı direnişiyle öne çıkmışsa da Rojava Devrimi cephe gerisinde de önemli bir deneyim elde etmiştir. Cephe gerisini anlamadan da Rojava Devrimi’ne dair bir perspektif geliştirmek mümkün görünmemektedir. Diğer taraftan Rojava Devrimi’yle kurduğumuz bağı sadece deneyimle kurduğumuz bağ olarak değil, bugünümüzle ve kendimizle de kurduğumuz bağ olarak okumak gerekmektedir. Buradan hareketle Rojava’nın cephe gerisine bakmak, onun temel kuramsal hattını okumak ve anlamaya çalışmak hem devrimle hem de kendimizle kuracağımız bağ açısından hem kuramsal hem de pratik bir zorunluluktur. 

            Cephe gerisinin özellikle Demokratik Komünal Ekonomi teorisi boyutundan bir incelemesini yapmaya çalışacağız. Buradan hareketle devrimin gelişimini, kazanımlarını ve aksaklıklarını, kendi kuramsal hattıyla ilişkisi içinde görmeye çalışacağız. Bu yolla sadece devrime değil bizim devrimle kurduğumuz ilişkiye dayanarak onu anlamaya çalışacağız. 

1. Teori ve Pratik, Teorinin pratikle sınanması 

Bir mücadele alanı olarak teorinin doğru anlaşılması, mücadelenin yaşamla kurduğu bağ açısından kritiktir. Türkiye Devrimci Hareketi tarafından genellikle pratiğin dışında ve mutlak bir biçimde yorumlanan teorinin pratiğe içkin dönüşümlerini okumak, pratik bir mücadele sahası olarak görmek onu anlamamıza yardımcı olacaktır. Teori pratikten azade bir fikirsel üretim değil pratiğin kendisiyle şekillenen fikirsel bir üretimdir. Bu sayede pratik dönüşümler ve çarpışmalarla yol haritasını çizer ve değiştirebilir. Bunun için kavramlar üretebilir, devşirebilir. Bu açıdan Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin (KÖH) teorik konumunu anlamak için onun pratikle ilişkisini incelemek, teoriyi bir mücadele alanı olarak kuruşunu kavramak elzemdir. KÖH sadece kendi kavramlarının müstakil anlamları üzerinden değil, kavramlarının pratikte denk düştüğü olguların kendi teorisiyle sınanmasından yola çıkılarak anlaşılabilir.[i]Bu açıdan KÖH’ün kullandığı kavramsal çerçevenin halihazırda kendi kullandığımız çerçeve içindeki olumsuz konumuna atıfla Rojava Devrimi’ni yorumlamak, iyi niyetliyse, başarısız bir girişim. Kaldı ki öznenin dilini, en azından anlaşabilmek için, kendi dilimize çevirmeden yorumlamak kendimize yapılmış bir haksızlıktır. İlk olarak; bir mücadele alanı olarak teoriyi kurduğunu ve teorisindeki yön değiştirmelerin ve kırılmaların stratejiye ve “önderlik perspektifine” bağını anlamak gerekli. KÖH için teori kendinde mutlak bir şey değil, mücadelelerin kuramsal çerçevesinde kurulan, üzerinde de mücadele edilen bir alan. Pratikle bu etkileşimliliği içinde teori çarpışmalara içkindir. İkinci olarak ise; teori zaten kapalı kapılar arkasında ortaya çıkıveren bir “şey” olamaz. Mücadelenin seyri içerisinde yön değiştirir, mücadelenin ihtiyaçları doğrultusunda üretir vs. Yani hem öznel hem de nesnel olarak teorinin mutlaklaştırılması ve teorinin salt teorik tartışmalara içkin yorumlanması idealist bir düzleme gönderir. 

Demokratik Komünal Ekonomi (DKE) teorisini anlamak açısından teoriyi anlamanın önemine dair bir giriş yapmak gerekliydi. Çünkü DKE’nin teorik sınırlılıklarına dönük eleştirilere kolayca ulaşabilmekteyiz. Fakat DKE’nin şematik teorik eleştirisinden ziyade nesnel durumuna yönelmek öğretici olacaktır bizim için. Çünkü Rojava Devrimi’yle toplumsallaşmaya başlamış olan DKE’nin hem kendi teorik açıklamalarında hem de pratiğinde önceki kooperatifçilikten belli başlı farklılıkları da var. Örneğin Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi’nin yayınladığı Demokratik Komünal Ekonomi kitabında “Demokratik-komünal ekonomide tekelci kâra, spekülasyona ve eşitsizliğe dayalı pazara fırsat tanınmaz. Pazar, ekonomik faaliyetlerin belirleyeni değil, sonuçlandıranıdır.”.(Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi, 2012, s. 89)Pazarla kurduğu ilişkide belirlenen değil belirleyici olma iddiası taşıması ve siyasal içeriğin belirleyiciliği altında inşa edilmiş olması sebebiyle, başkaca kooperatif deneyimlerinden farklılaşmaktadır.Yine adı geçen eserde bazı teorik çelişmelerin varlığı aşikâr ancak bunu ileride incelemek anlamlı olacak. Kapitalist ekonominin faize dayandırılması, tekelci kârı pazar dışından kurması vb. gibi teorik çelişmeleri daha sonra incelemek daha makul görünüyor. Siyasal hakimiyetin ilgili öznenin elinde olması onu, diğer kooperatif deneyimlerinden ayıran bir yön. Diğer yandan DKE’yi eleştirirken sosyalizm yerine kurulmuş bir sistem olarak görmek de pratiğin sınırlarına çarpmaya mahkûm. Her ne kadar teorisyenleri sosyalizmi “devletçi uygarlık”a dahil olarak görüyor olsa da Rojava’da DKE’nin inşası sosyalizmin zaten mümkün olmadığı şartlarda gelişmiştir. Yani pratikte sosyalizme alternatif olarak kurulmamıştır, daha ziyade farklı bir sosyalizm anlayışının inşası olarak kurgulanmaktadır. Teoride böyle bir eğilimin varlığını inkâr edilemez elbette, ama tartışmanın içeriğini belirlemesi açısından pratik faaliyetin belli sınırlılıklar içerisinde gerçekleşebileceğini, bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini göz önüne almak gerekli. Buraya temel bir teorik soruyu yerleştirmenin gerekliliği açık; sosyalizmin inşasının özneyi kuşatan şartlar altında imkânsız olması, bahsi geçen devrimi, devrim olmaktan çıkarır mı? Devrimi yapan ve şu anda yönetimde bulunan sınıfları incelemek de devrimin niteliğine dair verileri verecektir. Fakat başa dönecek olursak teorinin ve DKE teorisinin pratikle ilişkisi içerisinde değerlendirilmesi mutlak bir gerekliliktir. Devrimle kurduğumuz ilişkiyi doğru bir temele oturtmak ancak bu şekilde mümkün olacaktır. 

Kuramsal bir parantez açarak; Rojava’da gerçekleşenin devrim olup olmadığına dair tartışmayla ilgili bir şeyler söylemek zorundayız bu kısımda. Her ne kadar devrimin kendisine dönük itirazların bir kısmı şoven, sosyal-şoven ön yargıları içerse de kuramsal açıdan bunu netleştirmek de önemli. Lenin açıkça her devrimin en önemli sorunun iktidar sorunu olduğunu belirtmiştir[ii], buradan yola çıkarak genel bir tanımla şöyle diyebiliriz; “sınıflı insan toplumlarının tarihsel gelişimlerinde ileriye doğru, toplumsal-siyasal zor yoluyla gerçekleşen nitel dönüşüm ve sıçramalara devrim[iii]denir. Bu noktada öznenin iktidarı reddeden stratejisini nasıl konumlandıracağımız sorunu açığa çıkmaktadır zira KÖH iktidar olmayı istemediğini açıkça beyan etmektedir. Fakat yukarıda belirttiğimiz üzere öznenin diliyle kurduğumuz ilişkiyi hatırlamakta yarar var. Bu konuda aynı kavramsal ve kuramsal çerçeveyi kullanmadığımızı, bizim açımızdan iktidarın salt anlamıyla kötülüğe işaret etmediğini belirtmeliyiz. Bizim siyasal iktidardan anladığımız belirli bir alanda kurulan siyasal, sınıfsal hegemonyadır. Her devletin üzerinde müzakere edilemez olan hâkim sınıf çıkarları vardır. (Yelkenci, 2013)Bu müzakere edilemez hâkim sınıf çıkarları da yönetici sınıfı belirler. Rojava devrimi her ne kadar öznesi reddetse de bir devlet olarak da kendisini örgütlemiştir. Bunun belirgin görüngüleri ise yargılama mekanizmalarının merkeziliği, zor aygıtlarının kısmi merkezliği ve anayasanın ilanıdır. Her ne kadar yargılamada resmi evraklar için rejimle bağlar kuruluyor olsa da bu durum, devrimin kendi yargısını oluşturmadığını göstermez. Bu çelişik durum için Demokratik Ulus’ta yapılan şu çözümlemeyi hatırlatmakta fayda var; 

Demokratik Özerklik çözümü iki yolla uygulanabilir: Birincisi ulus-devletle uzlaşmayı esas alır. Somut ifadesi demokratik-anayasalçözümdür. (…) Demokratik Özerkliğin ikinci çözüm yolu, ulus-devletlerle uzlaşmaya dayalı olmayan, kendi projesini gerçekleştirme yoludur (Öcalan, Demokratik Ulus, 2016, s. 28-29).

Öcalan’ın bu görüşünden hareketle denilebilir ki, ulus-devletle bu çatışmalı ilişkinin projeye içkin olduğunu, ikinci çözümün birinci çözüme yönelmesi için yapıldığını belirtmekte fayda var. Gerçi bu halde de kendi yargı merkezine sahip bir sistemden bahsettiğimizi unutmamalıyız. Böylelikle rejimin hukuksal varlığı salt kararların onaylanmasına indirgenmiş durumdadır. 

Diğer yandan komünlerin ve kooperatiflerin yaygın örgütlenmesi, mala jin ve mala gel’ler gibi üstyapısal dönüşümleri tek başına değerlendirmek doğru olmaz. Eski ilişki biçimlerinin çözüldüğünü, aşiretlere dayalı feodal yapının tasfiye edildiğini, kapitalist ilişkinin hâkim hale geldiğini söylemekte yarar var.[iv]Birden fazla üretim ilişkisi biçiminin varlığı devrim süresince olağandır. Bu dönüşümlerin sekteye uğramasında elbette ambargo ve savaşın rolü de büyük fakat son tahlilde şunu belirtmeliyiz ki Rojava Devrimi, literatürümüzce de bir devrimdir. Sorun onun özgünlüğünden öğrenme sorunu olarak ortaya konmalıdır. 

2. Rojava Ekonomisinin Genel Niteliği ve Rojava’da Sınıflar

Rojava’yı anlamak açısından, ekonomisinin genel niteliğini ve varlığını sürdüren sınıfları, sınıf fraksiyonları ve toplumsal kategorilerini açıklamak gerekmektedir. Bu açıdan hem devrim öncesi ekonominin genel niteliğini hem de devrim sonrası süreci göz önünde bulundurulmalıdır. Bunun yanı sıra “toplumun ekonomiye katılımı” kavramını açmak gerekli çünkü KÖH’ün kullandığı anlamda toplum amorf bir kavram. Devrimin kaderi ve geleceğinin iç etkenlerini göz önüne aldıktan sonra daha geniş bir değerlendirme perspektifine sahip olacağımız da muhakkak. Özellikle Demokratik Konfederalizm hedefli siyasal devrimin sosyal ve sınıfsal örgütlenmesini çözümlemek, iddianın pratik boyutlarını görmek öğretici olacaktır. Özgün bir devrim olarak Rojava Devrimi’ni kavramak aynı zamanda onu güçlü bir şekilde eleştiriye tabi tutma şansı da yaratır. Bu, devrimle etkileşimli bir öğrenme süreci açısından önemli bir nokta olarak beliriyor. Diğer taraftan devrimin mülkiyetle kurmuş olduğu yasal ve siyasal bağları da ele almamız ve bunların olası sonuçlarını açmamız gerekecek. Bu sebeple devrimin öncesinden başlayarak ekonominin genel niteliğini anlamaya çalışacağız. Ekonominin genel niteliği doğrultusunda var olan sınıfları ve bu sınıfların DKE projesine katılımının boyutlarını anlamaya çalışacağız. Son tahlilde devrimci bir projenin kaderini belirleyen şey, salt onun kadrolarının değil, programlarının da değil projeye katılan sınıfların iradesidir. 

Ekonominin niteliğini tartışırken genellikle dışarıda bırakacağımız çok önemli iki etkeni burada açmakta yarar var: Ambargo ve savaş. Ekonominin büyük bir kısmının savunmaya harcanmak zorunda olması projenin yavaş işlemesinin temel nedenlerinden birisi. Devrimin savunma harcamaları ihmal edilemez düzeyde önemli durumda. Bu da ekonomik projenin gelişimi üzerinde bir basınç yaratmaktadır. Bu faktörü dışarıda tutmamızın ilk sebebi, ekonomik hamlelerin niceliğinden ziyade niteliğine dair bir perspektif kazanmaya çalışmak. İkincisi ise gerçekten büyük bir alan kapladığı için her alanda Damokles’in Kılıcı gibi ekonominin üzerinde sallanmakta olması. Ambargoya da yeri geldikçe değineceğiz ancak genel olarak TC tarafından çok sıkı uygulanan bir ambargo ve Başur Kürdistan’la siyasal atmosfere göre sıkılaşan ya da gevşeyen bir ambargo var. Yine de ekonominin önündeki temel zorluklardan birini oluşturuyor. Savaşa oranla etkisi daha özel alanlara olduğu için yeri geldiğince bunu da göz önüne almalıyız. 

2.1. Devrim Öncesi Ekonominin Niteliği

Devrimden önce Rojava’nın konumu genel itibarıyla Suriye’nin tahıl ambarı ve petrol merkezi olmasıdır. Rejimin merkezi planlamaları doğrultusunda gerçekleştirilen tarımsal üretim belirli tarımsal ürünlere odaklanmış, geri kalan tarımsal ürünler ise sistematik bir şekilde geri bırakılmıştır. Örneğin Cizîre Bölgesinde tek tip buğday üretimi yaygınlaştırılırken, Afrin’de zeytin ve zeytinyağı üretimi teşvik edilmiştir: 

Cizîrê bölgesi 90’lı ve 2000’li yıllarda Suriye’de üretilen bütün buğdayın % 50’sine yakınını üretti. Tekstil ürünleriyle ünlü Suriye’deki pamuğun yarısı da yer altı suyuyla zengin Serêkaniye ve Dirbesiye eyaletleri üretti. Bu tek tip endüstriyel tarım ile Cizîrê artık uçsuz bucaksız bir buğday tarlası görünümünü aldı. Afrîn bölgesinin tamamına yakını ise zeytin ağaçlarıyla kaplandı ve Suriye zeytinin % 25 ile 30’u burada üretilmeye başlandı. Afrîn’de zeytinin yanında az sayıda meyve üretimi devam edebildi. Kobanî bölgesinde ise buğday en çok üretilen tarımsal ürün oldu; bununla Rojava’nın buğdaydaki payı % 55’i geçti. Bunun yanında sınırlı oranda zeytin, fıstık ve arpa üretimi de Kobanî’de geliştirildi(Ayboğa, Flach, & Knapp , 2019, s. 206)

Rejimin merkezi planlamalarla yürüttüğü ekonomi politikasının bir sonucu da fabrikaların kısıtlanması yöntemidir. Böylelikle Rojava’nın tarımsal üretiminin işlenmesinde Suriye’nin içine bağlanması öngörülmüş gibi görünüyor. Rojava’da fabrika kurmanın birçok yasal engele takılması sebebiyle orta ölçekte bir fabrika kurmak bile zorlaşmaktadır.[v]Örnek olması açısından: “Örneğin 2011 öncesi Dirbesiye’de kurulan bir küçük bulgur fabrikası Baas rejiminden çok zorlu ve gecikmeli bir süreç sonrası ruhsat alabildi, fakat üretimi zaman ve süresiyle sınırlı tutuldu.”(Ayboğa, Flach, & Knapp , 2019, s. 208)Diğer yandan Rojava’da gelişkin petrol ve doğalgaz kaynaklarının işlenmesi de Suriye içerisinde yapılmaktadır. Cizîre bölgesindeki petrol üretimi Suriye’nin genel petrol üretiminin %20-30’una tekabül etmektedir. Buna rağmen Rojava’da petrol ve doğalgazın işlenmesi için teknik temel yetersizdir, genellikle buradan çıkarılan petrolün Suriye içinde işlendiğini görüyoruz. Bu da yine Rojava ekonomisinin öz yeterliliğini kısıtlamaya dönüktür. Genel olarak çıkarılan petrol ve gaz Humus’taki rafineriye aktarılırken, pamuk Halep’e aktarılıyordu. Buğday için her ne kadar Rojava’da ambarlar olsa da bunlar Suriye’nin geri kalanına kıyasla az sayıdaydı ve bu sebeple buğdayda genel olarak Suriye’ye gitmekteydi. Buralarda işlendikten sonra Rojava’ya hazır bir şekilde dönüyordu. Bütün bu ekonomik planın birçok boyutta Rojava’nın kaynaklarını dışarıda işlemeye ve Rojava’nın kaynaklarının Rojavalılar tarafından kısıtlı kullanımına yol açtığı da aşikârdır. 

Bu tablodan da okuyabileceğimiz üzere Rojava’da burjuvazinin gelişimi kısıtlanmıştır. Genel olarak ticaret burjuvazisi olarak adlandırabileceğimiz bir sınıfın varlığından bahsedebilsek de bu sınıf hem cılız hem de doğrudan rejime bağlı bir gelişmeye sahiptir. Bu açıdan Rojava’da devrim öncesi ve sonrası büyük burjuvaziden bahsedemeyiz. Özetle devrim öncesi Rojava’da ekonomik ilişkiler için geri düzeyde kapitalist ilişkinin geliştiği, feodal ilişkinin de hakimiyetini yitirdiği bir durum tespiti yapabiliriz. 

2.2. Devrim Sonrası Ekonomi

Devrim öncesi hem tarımsal üretimin kısıtlanması hem de ürünlerin işlenmesinin Rojava dışında yapılması sonucu devrimden sonra üretimin teknik temeliyle alakalı önemli sorunlar baş göstermiştir. Birçok yerde bununla ilgili tespitler bulmak da mümkün. Özellikle son dönemlerde artan şekilde uzmanlık gerektiren bilginin ve teknisyen eksikliğinin dile getirildiğini gözlemleyebiliyoruz. Başka bir sorun da ürün çeşitliliğinin sınırlandırılmış olmasından kaynaklanıyordu. (Rojava Kooperatif Komitesi, 2017)Rojava’nın gereksindiği ürünlerin ticaret yoluyla girişi ise devrim sonrası iyice daralmış, ambargonun bunaltıcı basıncı altında savaş fırsatçılarının fahiş fiyatlarla pazara girdiği görülmüştür. Buna karşın önlemler hem yasal hem de ekonomik olarak alınmaya çalışılmış, Ekonomi Komiteleri’nin önerisiyle fiyat kontrolü denenmiştir. Bunun yanı sıra gerekli ürünlerle ilgili kooperatiflerin girişimleri de mevcut, kooperatifler bir üründe ortaya çıkan kıtlıktan savaş fırsatçılarının yararlanmasının önüne geçmek için ikili bir yol izlemektedir. (Ayboğa, Flach, & Knapp , 2019)(Rojava Kooperatif Komitesi, 2017)Bunlardan ilki, ilgili ürüne dönük bir üretim kampanyası başlatılması ve böylelikle fiyatların aşağı çekilmesidir. İkincisi ise elbette fiyat kontrolü politikasıdır. Fiyat kontrolü ve kooperatiflerin denetlenmesiyle ilgili tartışmayı daha sonraya bırakıyoruz şimdilik. 

Rojava’da toplumsal ekonominin temel direği kooperatiflerdir. Rejimin çekilmesi sonrası TEV-DEM tarafından el konulan toprakların bir kısmı kooperatiflere tahsis edilmiş, böylelikle toplumun ekonomik gelişmeye aktif katılımı hedeflenmiştir. Birçok temel alanda kooperatiflerin önü açılmış, kooperatifler aracılığıyla da devrimin yönetiminin kontrolünde ekonominin gelişmesi sağlanmıştır. Gerekli ürünlerin üretimi ve teknik bilgi gerektiren alanlarla ilgili uluslararası dayanışmalar sayesinde devrim belli ölçüde öz yeterliliğe de ulaşabilmiştir. 

Devrimin ertesinde TEV-DEM devletin kontrolünde olan ekonomi ve temel hizmetlere el koymuş ve bunları toplum yararına düzenlemeyi hedeflemiştir. Temel hizmetlerin TEV-DEM’ce yürütülmesinin önemli bir boyutunu da temel hizmetlere yaklaşım oluşturmaktadır. “Demokratik-Komünal ekonomide tüm üretim faaliyetleri için, tavizsiz ve tam uygulanmak zorunda olan temel ölçü, toplumun temel ihtiyaçlarına cevap verme ve ekolojiye uygunluktur.”(Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi, 2012, s. 86)Buna göre özellikle toplumun temel ihtiyaçlarının kâra dayalı bir biçimde üretimi ve bölüşümü tavizsiz bir biçimde engellenmelidir. Bu yönelimi güvence altına almak açısından da kritik bir nokta, bir diğer yandan da bir zorunluluktur. Zira devletin çekildiği noktalarda kontrol kurulmaksızın projenin hayata geçirilmesi olasılık dahilinde de değildi. 

1. Rojava Konferansı’nda[vi]devrimin ekonomik yönüyle ilgili önemli tespitler yapılmıştır. Ekonominin temel direği olan petrol çıkarma sanayisi ise genel olarak devrimci yönetimin elindedir.  Kooperatiflerin öncülük ettiği konserve, cips, tekstil, terlik, makarna, su dolum tesisleri, temizlik malzemeleri üretimi, ekmek ve çeşitli atölyeler, zift fabrikaları ve bir çimento fabrikası dışında sanayi tesisi yoktur.”[vii] Buradan anlayacağımız üzere ekonominin temel alanları üzerinde kamu mülkiyeti ve kooperatif mülkiyetleri üzerinden yönetimin etkisi görülmektedir. Fakat farklı kaynakların ortak noktası, rejimden devralınan mülkiyet ilişkilerinin büyük oranda değiştirilmediğidir. Örnek vermek gerekirse: “Özgürleşme süreciyle Rojava’da sınıfsal yapıda ve mülkiyette değişimler sınırlı oranda yaşandı. Mülkiyet konusunda yaşanan en önemli değişiklik, yukarıda belirtildiği üzere devletin elindeki mal varlıklarının TEV-DEM’in eline geçmesiydi.”(Ayboğa, Flach, & Knapp , 2019, s. 216)Buna paralel bir tespit olarak 1. Rojava Konferansı da şöyle bir değerlendirmede bulunmaktadır: “Rejim döneminden kalan toprak mülkiyetine esasen dokunulmamıştır.” Buna rağmen kooperatiflerin atılımları önemli gelişmeler olarak değerlendirilebilir. Kooperatifleri ayrıca bir başlık altında inceleyeceğiz. 

DKE’nin özel mülkiyete yaklaşımı üzerinden devrim sonrası süreçte özel mülklere el konulmamıştır. Hatta yasal düzenlemelerle güvence altına alınmış olmasına rağmen devrim sonrası süreçte bu kesimler ülkeyi terk etme yolunu seçmiştir. Toprak mülkiyetlerine de dokunulmamış, sadece rejime ait topraklara el konularak onlar üzerinde düzenlemeler yapılmıştır. Fakat tabii ki savaş sonrası ambargo sürecinden yeni bir tüccarlar sınıfı yer tutmayı başarmıştır. Bunlar ambargonun bunaltıcı basıncını aşmayı başarabilen tüccarlardır. Bu noktada belirli alanlar özelinde mülkiyet biçimlerini incelemek gerekli. 

Toprağın mülkiyetiyle ilgili genel bir anlatıma yukarıda sahibiz. Ancak özel olarak toprakta mülkiyet biçimlerinin büyük bir dönüşüme uğramadığını görmüştük. Özellikle büyük toprak sahipleri cılız da olsa varlığını sürdürmektedir. Büyük toprak sahiplerinin topraklarını kiralama yoluna gittiği, bu yolla toprak rantı sisteminin sürdüğünü tespit edebiliriz.[viii]Sanayi alanında ise gelişkin bir sanayi olmadığını belirtmiştik. Ancak kooperatifler öncülüğüyle atılmış adımlar sonucu kurulan birtakım fabrikaların var olduğunu, ilgili fabrikaların bir kısmını andığımız için tekrar anmayacağız. Özellikle petrol çıkarma sanayiinin kooperatifler aracılığıyla devrimin elinde olması bu aşamada hala kritik. Zira ekonominin temel direğini oluşturan bu alanın kontrol atlında tutulabilir olması ve üretiminde kalitenin arttırılması yakıcı bir sorun olarak görünüyor. Özellikle teknik uzmanlık bilgisi gerektiren bir alan olması sebebiyle hala zorlukların yaşandığını gözlemleyebiliyoruz. Ticarette ise karaborsacılığa ve stokçuluğa karşı kooperatifler öncülüğünde gelişen önemli atılımlar var. Örnek vermek gerekirse Hevgirtin perakende kooperatifi ucuz ürünlerin temini için kurulmuş ve bu konuda başarılı da olmuştur. Ancak Hevgirtin Kooperatifi daha sonra ele alacağımız üzere tam anlamıyla DKE’nin kooperatif anlayışıyla örtüşmemekte, daha çok bir anonim şirket izlenimi uyandırmaktadır. 

Özet olarak, devrim sonrası ekonominin gelişiminde TEV-DEM’in doğrudan el koyduğu topraklar ve kamusal temel hizmetlerin, kooperatifler öncülüğünde oluşturulan yapıların önemi büyük. Bu sayede belli ölçülerde öz yeterlilik için mesafe kat edilebilmiştir. Hatta seracılık faaliyetleri için planlamaların varlığı da söz konusu. Bunun yanı sıra aksaklıklar da yok değil. Öncelikle kooperatiflerin işleyişi ve niteliği üzerine yürütülen bir tartışma hala varlığını sürdürüyor. Diğer yandan da petrol çıkarma sanayiinde aşiretlerle yaşanan sürtüşmeler mevcut. Rojava’da hâkim olan ekonomik ilişkinin genel niteliği geri düzeyde kapitalist ilişki gibi görünüyor. Esasen çoklu üretim tarzlarının şekillendirdiği karmaşık bir coğrafya var.[ix]Bir yandan kapitalist ve feodal ilişkiler varken (küçük meta üretimi ve tüccarlar, savaş vurguncuları, küçük işletmeler vd.) diğer yandan da toplumsal ekonomi geliştirilmeye çalışılıyor. Toplumsal ekonominin önemli bir ayağı kooperatifler. Esasen iki yönlü bir gelişmeye sahip toplumsal ekonomi de; kamu mülkiyeti ve kooperatiflere dayalı toplumsal mülkiyet. Kamu mülkiyeti tarımda (kooperatiflere tahsis edilen tarım arazilerini ve toprakları da şimdilik kamu mülkiyeti içinde değerlendiriyoruz.), endüstride ve temel enerji üretiminde yaygın. Feodal ilişkinin ise büyük oranda çözüldüğünü, tarımda yerini kamu mülkiyeti ve kooperatiflerin aldığını, bunların olmadığı yerlerde ise kiraya vermelerle de facto özel mülkiyetin varlığını görebiliyoruz. Diğer yandan büyük toprak sahipliği de sürmekte, toprak rantı ilişkisi de varlığını korumaktadır. Büyük toprak sahiplerinin topraklarını topraksız köylülere ya da küçük üreticilere kiralaması da yaygın bir uygulamadır. Bu açıdan geri düzeyde kapitalist ilişkilere tekabül eden bir ilişki biçimiyle, kooperatifler ve kamu mülkiyeti üzerinden şekillenen toplumsal mülkiyet durumunu görmekteyiz. 

2.3. Kooperatifler

DKE teorisinin temel öneme sahip önermesi ise kooperatifler. Rojava pratiğinde de birçok noktada gözlerin kooperatiflere döndüğünü görebiliyoruz. Devrim ekonomik atılımlar için özellikle kooperatifleri kullanmış, bireylerin doğrudan katılımını esas almıştır. Ahlaki-politik toplumu esas alan demokratik komünal kooperatifler, toplumun devletten özerkleşmesinin önemli bir aracı olarak görülmüştür. Her düzeyde öz yönetimin örgütlendirilmesi ve doğrudan katılım mekanizmasının genişletilmesiyle iktidarın dağıtılarak yok edilmesi hedeflenmiştir. Genel olarak kooperatif deneyimlerinden bazı temel noktalarda ayrılık göstermektedir. DKE’nin kooperatif anlayışı diğer kooperatif anlayışlarından farklı olarak toplumun ihtiyaçlarını üretme ilkesine dayanır. Teorik olarak kooperatifler özerkleşme ve her düzeyde öz yönetimin aygıtlarıdır ve komünlere bağlı çalışırlar. Kooperatif pratiği zengin bir tartışma zemini de sağlamıştır. Birçok eleştiriyle beraber kadınların öncülük etmesi, temel küçük sanayiinin kuruluşu ve devrimin ihtiyaçlarına cevap olmasıyla da başarılı bir gelişim gösterdiği söylenebilir. Ancak kooperatifler büyük bir tartışmanın da odağında, özellikle kooperatiflerin “kooperatif şirket” biçimine evrilmesi yakıcı bir sorun olarak göze çarpıyor. Hevgirtin, Qesrik ve Qamişlo merkezli Hayvancılık ve Süt Ürünleri kooperatifi bahsettiğimiz kooperatif şirket biçimine en uygun yapılar. Bu yapılar geniş bir katılımcı sayısıyla kurulmuş, katılımcıların kârları esaslı faaliyetlerini genişletmiştir, Kooperatif Sözleşmesi’nin dışında kaldığı sonucuna varılan bu yapıların kuruluş ve gelişimleri kooperatif projeleri için öğretici. 

Kooperatiflerle ilgili temel eleştiriler kapitalist piyasadan tam anlamıyla farklı bir biçim vermemiş olmasıdır.[x]Burada belki de DKE’nin genel olarak ekonomiye yaklaşımıyla alakalı bir göz gezdirme gerekebilir. Örneğin piyasayla ilgili Abdullah Öcalan, Demokratik Komünal Ekonomide şöyle diyor:

Şu hususu belirtmeliyim ki, insanlar için zorunlu beslenme, giyinme, taşınma ve barınma ihtiyaçlarına hizmet ettikçe, piyasaya karşı olmanın ve onu meta fetişizminin aracı olarak değerlendirmenin tutarlı bir yönü yoktur. Bu anlamda piyasa gerekli ve iyi bir ekonomik araçtır.Karşı olunan bu değildir. Piyasalar üzerinde bir yandan fiyatlarla oynayarak, diğer yandan uzak mesafeler nedeniyle oluşan aşırı kâr sistemine, yani kapitalizme karşı çıkılmaktadır. Anti kapitalist olmak bu sisteme, tabii bu sistemi ayakta tutan her şeye karşı olmaktır. Piyasa gerçeği bu kapsamın dışındadır. (vba) (Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi, 2012, s. 9)

 Bir diğer yandan kooperatiflerin esas amacı açıklanırken izlenen yolu da göz önüne almak gerekiyor. Bu konuda Hevgirtin Kooperatifi’yle ilgili bir yöneticinin yaptığı yorum dikkat çekici; “Hevgirtin marketleriyle rekabeti de geliştirmeyi hedefliyoruz (vba). Diğer kesimleri daha kaliteli ürün çıkarması için teşvik edeceğiz. Sonuçta kazanan halk olacaktır”(Ayboğa, Flach, & Knapp , 2019, s. 231)Hevgirtin örneğini Qesrik gibi çok ortaklı kooperatiflere doğru genişletebiliriz, kooperatiflerin fahiş fiyatların olduğu alanlarla ilgili genel yaklaşımı da aynı rekabetçi mantığa yakın. Belli ölçülerde fiyat kontrolü mekanizması olsa da temelde bu tarz devletçiyöntemlere başvurmaktan kaçınılıyor. Buradan varılacak temel sonuçlardan birisi piyasayla kurulan ilişkinin hem teorik kuramsal boyutta hem de pratik boyutta karşılaştığı sorunlardır. Temelde kapitalist ilişkinin anlaşılmasıyla alakalı bir tartışmaya gönderme yapmaktadır. Yine Öcalan “Toplumsal kötülüğün temelinde faiz, faizin temelinde ticaret, ticaretin temelinde meta vardır.”(Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi, 2012, s. 10)saptaması yapmaktadır. Ancak meta üretiminin kendisinden ziyade onun dolaşımda aldığı biçimlerle alakalı bir yorumlama yolunu tutmaktadır. Bu şekilde ele alınınca savaş vurguncularının fahiş fiyatlarla piyasayı domine etmesine karşılık kooperatiflerin aynı alanlarda daha ucuz üretim yapmak yoluyla toplum yararına çalışmış olacağı varsayılır. Ancak sorun tam olarak burada başlamaktadır, kurumların öznel hedefleriyle onların nesnel konumları arasındaki ayrımı yapmak kritiktir. Zira toplum yararı salt fahiş ürünlerin ucuzlatılması yoluyla sağlanamaz, kapitalist piyasanın da temel iddiası rekabetin bu yönlü bir fayda getireceğidir. Ancak odağın salt paylaşımdan, üretim sürecine doğru kaydırılmasıyla görülecektir ki kapitalist kâr ticaretten değil artık-değer sömürüsünden doğmaktadır. Bu tartışma kapsamımızı aştığından değinmekle yetiniyoruz.[xi]

Diğer taraftan kooperatiflerin özerklikleri, komünlere bağlanarak güvence altına alınmış. Yerel, bölgesel ve federasyon düzeyinde kooperatif birlikleri sayesinde de belirli ölçülerde de olsa planlama yapılabilmekte. Ancak hem bütçe hem de merkezi planlama konusundaki eksiklikler göze çarpıyor. Devrimin kooperatifleri merkezileştirmek ve merkezi yönetime devretmek gibi bir amacı yok. (Rojava Kooperatif Komitesi, 2017)Aslında komünler ve komünlerin belirlediği meclisler aracılığıyla doğrudan katılımın örgütlendiği planlama süreçleri arzulanıyor. Ancak yine de merkezi planlamaya karşı mesafeli durulması eleştirilen temel konulardan. Ehmed Pelda’nın, Fehim Taştekin’in aktardığı üzere ekonomiye dönük temel eleştirileri; merkezi planlamanın olmaması, derli toplu bir bütçenin olmaması, planlama, projelendirme ve uygulamaya dair eksiklikler ve uzman kadro eksikliği.[xii]

Diğer bir tartışmalı konu ise kamu mülkiyetindeki işletmelerin de kooperatiflere devredilmesi. “O da mevcut “kamusal işletmelerin” kooperatiflere çevrilerek halka gerçek anlamda verilmesidir. Ekonomi meclislerin ellerinde çok sayıda kamusal işletme/şirket var.”(Ayboğa, Flach, & Knapp , 2019, s. 236)bu isteğin tam zıttında ise 1. Rojava Konferansı durmakta. 

Tarım, hayvancılık ve sanayi alanlarında merkezi, bölgesel ve dönemsel planlamalar yapılmalı ve toplumsal mülkiyetin geliştirilmesi esas alınmalıdır. Her alanda toplumsal mülkiyetin geliştirilmesi hedeflenmeden kapitalizme karşı mücadelede başarılı olunamaz.(Çiya, 2019)

Tabii ki bu görüş ayrılıklarının ortaklaştığı temel bir nokta var; devrimin siyasal başarısının sürmesi ve siyasal konumunu güçlendirmesi en acil ihtiyaç şu aşamada. 

Eleştiri ve tartışmaların dışında kooperatif deneyiminin iki önemli ve öğretici yönünü incelemeliyiz. Bunlar, kooperatiflerle komünlerin ilişkisi ve doğrudan demokrasi deneyimi ve kadınların ekonomiye katılımı. Kooperatiflerin üretimlerinin planlanmasında hedeflenen, doğrudan üreticilerin planlamalara katılması ve belirleyici konumda olmasıdır. Komünlerin bu manada kooperatifleri denetlemesi hedeflenmektedir. Üretimin tabandan yukarıya doğru planlanması ve denetlenmesi daha gerçekçi bir ekonomi politikasının temellerini oluşturmaktadır. Bu sayede doğrudan üreticilerin de ahlaki-politik toplumun zihniyetiyle harekete geçmesi hedeflenmektedir. Bu sayede geçmiş kapitalist kooperatif deneyimlerinden bir kopuş hedeflenmektedir, ekonominin demokratik yöntemlerle denetlenmesi denenmektedir. Kooperatiflerin komünler üzerinden denetimi ve yasal bazı yükümlülüklerle yükümlendirilmesi sonrası bazı büyük katılımlı kooperatifler, yasal olarak, tanımın dışında kalmıştır. Ancak kooperatiflerle ve pazarla mücadelenin yasal mekanizmalarla sınırlandırılabilir olup olmadığı tartışmalıdır. Salt siyasal denetimin ise giderek şişkin bir denetleme mekanizması yaratacağı düşünülebilir. H. Acun’un bahsettiği[xiii]bürokratik karakterlerin gelişmesi de bu yolla mümkün olabilir. Burada yine temel kuramsal bir soruyu yönelterek tartışmanın bağlamını kurmaya çalışabiliriz; ekonomi demokratikleşebilir mi? Piyasa ilişkileri siyasal ve yasal sınırlarla sınırlandırılabilir mi? 

2.4 Sınıflar ve Özerk Yönetim

Rojava’ya dair değerlendirmeler yaparken toplumsal sınıfların konumunu belirlemek gerekmektedir. Teorik ezberlerle okumaya çalıştığımızda özgün koşulların yarattığı büyük açı farklarını görememekteyiz. Devrimle kurduğumuz ilişkinin gerçekçi bir öğrenme süreci olabilmesi açısından toplumsal sınıfları ve konumlarını anlayabilmek zorundayız. Daha önce belirttiğimiz üzere Rojava Devrimi toplumsal sınıflar açısından büyük bir değişim yaratmış değildir. (Ayboğa, Flach, & Knapp , 2019) (Çiya, 2019)Gerek verili konjonktürün etkisiyle gerekse de iç dinamiklerin değişimindeki yavaşlıkla bu durum açıklanabilir. İbrahim Okçuoğlu’nun devrimin erken döneminde yaptığı değerlendirmeler[xiv]genel niteliğini anlamamız için bize yardımcı olabilir. 

Toprak ağalığının henüz tamamen ortadan kalkmadığını, varlığını sürdürdüğünü söylemiştik daha önce. Toprak rantı sistemi bu ilişki biçiminin temelini oluşturmaktadır. Diğer yandan cılız bir burjuvazinin varlığından bahsetmek de mümkün. Bunlar özellikle savaş sonrası gelişen savaş tüccarlarından oluşmakta. Görece geniş bir sınıf olarak da küçük burjuvaziyi görebiliriz. (küçük işletmeler, memurlar, zanaatkarlar vb.). Gelişkin bir işçi sınıfının olmadığını, küçük işletmeler ve görece orta ölçekli kooperatiflerde çalışan işçilerin olduğunu söylemek mümkün. Gelişmekte olan bir işçi sınıfı var demek daha doğru olacaktır. En geniş toplumsal kesim ise küçük toprak sahibi köylüler ve topraksız köylüler şu aşamada. (Ayboğa, Flach, & Knapp , 2019) (Çiya, 2019) (Okçuoğlu, 2014) (Rojava Kooperatif Komitesi, 2017) 

Devrimin yönetici sınıflarını belirlemek açısından hangi sınıfların siyasal yönetime katıldığını ve devrimci projede örgütlenip sürdürücüsü olduğunu anlamamız gerekir. Özellikle kooperatiflere katılım bu açıdan önemli bir örnek oluşturmaktadır. Kooperatiflerin kâr paylarının kısılmasından sonra orta köylülük ve küçük üreticilerin bir kısmı kooperatiflere katılmaktan geri çekilmektedir. Ancak topraksız yoksul köylülerin ve işçilerin kooperatife katılımları hala sürmektedir. (Ayboğa, Flach, & Knapp , 2019) (Rojava Kooperatif Komitesi, 2017)Ayrıca kooperatiflerin bağlı olduğu komünler üzerinden yönetime doğrudan katılım sağladıkları, devrimci projenin doğrudan sürdürücüsü olduklarını görebiliriz. Her ne kadar toprak ağaları, aşiret liderleri ve savaş tüccarları yasal ve siyasal olarak herkesle denkse de (Özerk Yönetim’in anlayışına göre toplum’adahil kesimler bunlar. Denklik ilişkisi de buradan kurulmaktadır. Eğer tekelci kâra ya da spekülasyona girişmeden üretimlerini sürdürürlerse varlıkları -şimdilik- yasal güvence altında.) konjonktüre yaslanarak yönetimi bazı hamleleri yapmaya zorlayabiliyor. Elbette ki sınıflar varlığını devam ettirdiği sürece sınıf mücadelesinin devam etmesi normaldir. Fakat verili durumda yönetimde söz sahibi sınıfların küçük burjuvazi, orta-küçük köylülük, topraksız köylülük ve işçi sınıfında olduğunu, sömürücü sınıfların etkinliğinin çeşitli biçimlerde kısıtlanmaya çalıştığını görebiliyoruz. Ancak uluslararası konjonktür ve Özerk Yönetimin Suriye içindeki durumundan faydalanarak Özerk Yönetimi birtakım tavizlere zorladığını görebiliyoruz.[xv]Burada önemli bir ayrıma dikkat çekmekte yarar var. Yönetime katılımın biçimi de bize sınıflar mücadelesinin belirli hatlarını verebilmektedir. Yönetime doğrudan katılan ve onun kararlarına doğrudan etki edebilen sınıflar ile daha dolaylı yollardan nüfuz mücadelesi sürdüren sınıfların ayrımı önemlidir. Çünkü yönetime doğrudan katılan sınıflar üzerinde müzakere edilemez çıkarları belirlerken, dolaylı nüfuz etmeye çalışan sınıflar da bununla mücadele edenleri açıklar.[xvi]Genel olarak komünler üzerinden doğrudan katılımı sağlayan sınıflar yukarıda saydığımız sınıflardır. Sömürücü sınıflar ise büyük oranda konjonktüre göre dolaylı nüfuz yolunu seçmektedir. Yasal ve siyasal formlar siyasete katılım biçimlerini daraltmakta olduğundan bu yolu tuttuklarını gözlemleyebiliriz. Ancak elbette amorf toplum kavramı üzerinden yasal-siyasal boşluklar kazanabileceklerini de göz ardı etmemek gerekir. Yine de yönetime katılımdaki bu doğrudan ve dolaylı ayrımı bize yönetimin hangi sınıflar lehine kurulduğunu da gösterir.

Nihai olarak kooperatiflerle ilgili tartışmalar varlığını sürdürse de DKE’nin kooperatif anlayışı topraksız ve yoksul köylülerin de kooperatiflere katılabilmesinin önünü açarak devrimci projeye katılımını sağlamaktadır. (Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi, 2012)Birden çok üretim biçiminin henüz bir arada yaşıyor olmasından ve konjonktürden kaynaklı sınıflar mücadelesinde güç dengesinin devamlı değiştiğini gözlemlemekteyiz. Ancak Özerk Yönetim gerek yasal gerekse de siyasal önlemlerle ezilenler lehine dengeyi kurmaya çalışmaktadır. Komünlerin, tekelleşmeyi engelleyen yasaların, “herkese çalıştığı kadar” (Demir, Rojava'da Ekonominin Temel İlkesi Herkesin Üretime Katılması, 2016)ilkesinin doğrudan yasal formda yer bulmasının bu yönde atılmış adımlar olduğunu söyleyebiliriz. O halde devrimci projenin henüz konjonktür gereği yapmak zorunda kaldığı reel politik hamlelerden dolayı yaşadığı geri çekilmenin bir yenilgiye işaret etmediğini belirtmek gerekir. İşçi sınıfının gelişkin olmadığı, geri düzeyde kapitalizmin hâkim olduğu, sanayinin küçük ve dağınık olduğu koşullarda devrimin bir müttefik sorunu yaşadığını görmek gerekmektedir. Bu noktada Samir Amin’in Kamboçya için önerdiği, müttefiklerinin başka ülkelerin devrimci işçi sınıfı olduğu önermesini hatırlatmak gerekiyor. (Amin, 2018)Elbette Amin’in önerisinden çok farklı koşullarda yaşamaktayız, henüz Rojava’ya müttefik olabilecek gelişkinlikte örgütlenmiş bir işçi sınıfının bölgede olmamasının ihmal edilemeyeceğini belirtmeliyiz. (Var olan uluslararası dayanışma kampanyalarını göz ardı etmiyoruz elbette.) Ancak devrimin müttefik sorunlarını incelemek metnimizin tamamen dışında kalmaktadır. 

2.5 Kadınların Ekonomik Faaliyetlere Katılımı ve Kadın Özgürlüğü 

“Sistem reformla düzelme şansını çoktan yitirmiştir. Gerekli olan tüm toplumsal alanlarda yürütülecek bir ‘kadın devrimi’dir.”(Öcalan, Demokratik Modernite Kadın Devrimi Çağıdır, 2010, s. 135)

Devrimin özgün ve öğretici bir yönünü de kadın devrimi boyutu oluşturmaktadır. Rojava Devrimi her açıdan bir kadın devrimi olarak gelişmiştir. Genellikle YPJ’li kadın savaşçıların direnişçi imgesi öne çıktıysa da yaşamın her alanında bir kadın devriminin izini sürmek mümkün. 

Rojava’da inşa edilen kadın devrimini gerçekçi bir değerlendirmeye tabi tutmak ise toplumsal alanın (toplumsal alan kavramı Kürt hareketince askeri alan dışındaki sivil alan için kullanılıyor ve feminist terminolojide kullandığımız özel alan/aile de toplumsal alan siyasetine içkin hatta bir hayli önemli bir parçası), kadınların gündelik yaşamlarının dönüşümünü görmek ile mümkün. (F. Asya & M. Asmalı, Rojava Devrimi ve Kadınlar[xvii])

Gerek kooperatiflerin kurulması gerekse de “toplumsal alan”ın örgütlenmesi gibi konularda kadınların öncülükleri tartışma götürmez bir gerçek. Sınıf ilişkilerinin analizini eksik bırakmamak açısından kadın özgürlüğünü de değerlendirme kapsamına almak gerekiyor. Kapsamlı bir değerlendirme yazımızın sınırlarını fazlaca aşacağı için belirli düzeylerle açıklayarak anlamakla yetineceğiz. Bu sebeple kadın özgürlük mücadelesinin belirli alanlarına çok yüzeysel değineceğimizi peşinen belirtmeliyiz.[xviii]

KÖH’ün kadın örgütlenmesini stratejik düzeyde kabul etmesinin sonuçlarını devrimin bir kadın devrimi olarak gelişmesinde okuyabiliyoruz. Abdullah Öcalan’ın belirttiği üzere; “Genel toplumsal özgürlük ve eşitlik kadın için de direkt özgürlük ve eşitlik olmayabilir. Özgün çaba ve örgütlülük esastır. (…) Kadının bizzat kendi demokratik amaç, örgüt ve çabasını sergilemesi gerekir.”(Öcalan, Demokratik Modernite Kadın Devrimi Çağıdır, 2010, s. 117-118) Özellikle ekonomiye katılım noktasında kooperatifler örneğinden kadınların öncülüğünü görmek mümkün. Bu noktada perspektifin toplumdan gasp edilmiş ve kadından arındırılmış ekonomi sorununun çözümü için kadının ekonomiye tekrar girmesi olarak kurulduğunu belirtmeliyiz. (Jineoloji Akademisi, 2016)Özellikle kadın kooperatiflerinin kurulması kadın devriminin önemli sacayaklarından birini oluşturmuş durumda. Zira önceden ezici çoğunluğu ücretsiz ev emekçisi konumunda bulunan kadınlar kooperatifler aracılığıyla toplumsal üretime katılıyor ve yeniden üretim sürecini de tartışmaya açabiliyor. İktisatçı Azize Aslan şöyle diyor; “Ev işi başta olmak üzere ‘görünmez’ bütün işlerin toplumsallaştırılmasınıistiyoruz.” (Ayboğa, Flach, & Knapp , 2019, s. 238)[xix]Bu sayede kadınların ev köleliğinden kurtuluşunun ekonomik temelini de oluşturulduğunu söyleyebiliriz. Temel diyoruz çünkü kadın devrimi bununla sınırlandırılmıyor, yönetime ve örgütlenmeye aktif katılım yasal-siyasal önlemlerle garanti altına alınıyor. 

Patriyarkal-kapitalizmde görünmez hale getirilen ev içi emeğe ve kadınların ev köleliğine karşı mücadelesinin önemli bir mevzisini oluşturan kooperatifler sayesinde kadın devriminin biçim ve bilinç sıçraması yaşadığını söylemek mümkün. Zira ev köleliğine mahkûm edilmiş kadınların öz örgütlülükleriyle bundan kurtulması ve bu yolla da siyasete ve yönetime aktif katılması sağlanabiliyor. Ev içi emeğin toplumsallaştırılması sayesinde de atılan adımlar kalıcılaştırılabilir. 

 

 

3. Son Yerine

Devrimin geleceğine dönük tartışmalar verili durumdan bağımsız olarak ele alınamaz. Ekonomide ve kooperatiflerde yaşanan aksaklıkların sadece pratikte yaşanan bir sapma olarak değerlendirmek görüş açımızı daraltacaktır. Örneğin piyasanın gerekli ve iyi bir araç olarak ele alınıyor olması, kooperatiflerin pazarda rekabet yoluyla fiyatları düşürme yolunu seçmesi gibi yöntemlere yol açmaktadır. Bu da devrimin teorisiyle kurduğu bağı gösterir. Elbette ilk aşamadan pazarı yok etmenin büyük ölçüde zararlı sonuçları olacaktır zira henüz devrimin gelişkin bir sanayisi yoktur. Ancak teorik olarak pazarı yok etmeme görüşünden yola çıkarak -şimdilik- böyle bir yönelimin gelişmeyeceğini görmek mümkün. Üretimde geri bir tekniğin kullanılması, dağınık ve küçük bir sanayiye sahip olunması ve dağınık ve henüz gelişmekte olan bir işçi sınıfına sahip olunması sebebiyle kısa-orta vadede kendi gücüne dayanarak sosyalizmin inşasına girişilemeyeceğini tespit etmek önemli. Ancak sosyalizmin teorik olarak devletçi uygarlığaait olduğu görüşü eleştirilmelidir. Zira komünler gibi doğrudan demokratik araçların da merkezi planlamada etkin olabileceği, merkezi siyasal aygıtın doğrudan demokratik araçların denetimine açılabileceği bir sosyalizm mümkündür. Buna rağmen devrimin geldiği aşama açısından tam anlamıyla merkezi planlama ve sosyalizme geçiş önermenin tutarlı bir yönü bulunmamaktadır. Gelişkin bir sanayinin olmadığı, tarıma ve petrol çıkarma sanayine dayalı bir ekonomide merkezi planlamaya gidilmesi mümkün görünmemektedir. Bu açıdan belirli alanlarda ve belirli ölçülerde uygulanabilecek merkezi planlamayla beraber pazarın gerekliliği de üretkenlik açısından önemlidir. Diğer yandan aynı görüş açısının özel mülkiyeti meşrulaştıran yönü de devrimci projenin yasal olarak zayıf kısımlarındandır. Strateji gereği taktiksel bir adım olarak değil de teorik düzeyde kabul edilmesinden dolayı sömürücü sınıfların belirli gri alanlardan yönetime sızması tehlikesini de içinde taşımaktadır. 

Kooperatiflere dayalı bir biçimde toplumun devletten özerkleştirilmesi girişiminin ise kooperatiflere dair tartışmaları es geçmesi mümkün değildir. Kooperatiflerin pazarla kurdukları ilişkinin zaman içerisinde kapitalist ilişki olarak gelişmesi tesadüfi değildir. Ya da sadece zihniyetle açıklanamaz. Burada ilişkinin biçimi ve yönünü görmek gereklidir. Pazarla kurulan ilişki bir meta ilişkisidir ve rekabete dayalıdır. Bu ilişkinin kapitalist niteliğini ortaya çıkartmaktadır. Her ne kadar küçük kooperatifler kendine yeterlilik ilkesince üretse de zamanla büyüyen kooperatiflerde bu amacın silikleştiğini görebiliyoruz. Kooperatif sözleşmesiyle böylesi kooperatifler kapsam dışına çıkarıldıysa da istisnai sapmalar olarak değerlendirmemiz mümkün değildir. Geniş çaplı kooperatiflerin kurulması kaçınılmaz görünmektedir. Kooperatifler üzerinde yasal-siyasal denetim mekanizmaları kurmak bir çözüm olarak görülmektedir ancak siyasal denetimin zaman içerisinde bürokratik bir yozlaşma geliştirmesi mümkündür. Zaten KÖH’ün böylesi merkezi bir denetim kurma isteği de yoktur. Yasal sınırlar ise tek başına belirleyici bir unsur olmamaktadır. Bu açıdan ekonominin ve pazar ilişkisinin demokratikleştirilmesi önerisinin eleştirilmesi gereklidir. Zira pazarda alınan kararlar bireylerin isteklerini ve taleplerini aşacak şekilde pazar ilişkisi şeklinde örgütlenmektedir. O halde pazarın demokratikleşmesi değil ancak siyasal yöntemlerle denetimi ve sınırlandırılması ya da ortadan kaldırılması mümkündür. 

“Bir geçiş süreci olarak devrim sürecini okuyabilir miyiz?” sorusu gündeme gelmektedir. Zira hem demokratik konfederalizm teorisyenleri hem de sosyalistler bu süreci bir geçiş süreci olarak okumaktadır. (Çelik, “Komünal Ekonomi” Ayrı Bir Üretim Tarzı Olabilir Mi?, 2016)Ancak arada büyük bir fark var; DKE teorisyenleri bu süreci toplumun ekonomik-siyasal özerkleşmesi süreciyle devletli uygarlıktan kopuş için geçiş süreci olacağını; demokratik uygarlığın, devletli uygarlıkla bir süre daha iç içe yaşayabileceğini düşünmektedir. (Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi, 2012)(Öcalan, Demokratik Ulus, 2016)Bu açıdan geçişin temelini özerkleşen komün-kooperatiflere dayandırmaktadır. Sosyalistler ise bu süreci sosyalizme geçişin maddi altyapısının oluşumu olarak okumaktadır. Ortaklaşılan yön ise yönetimin sömürücü kesimler aleyhine kurulmuş olmasıdır. Ancak sosyalizm nihai olarak toprak ağalığı ve burjuvaziyi yok etmeyi hedeflerken DKE teorisyenleri ise tekelci kârı ve faizi temele oturtmaktadır.  (Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi, 2012)Ancak demokratik uygarlığın devletli uygarlıkla kuracağı ilişkiler girifttir. Kapitalizmin hüküm sürdüğü koşullarda demokratik uygarlık olarak adlandırılan demokratik konfederal sistemin dış pazar ve iç pazarla kuracağı ilişki kapitalist nitelikte olmayı sürdürecektir. Bu da devrimci yönetimin genel olarak dünya devrimiyle kuracağı güçlü bağın önemini göstermektedir.[xx]Bir geçiş süreci olarak demokratik konfederalizme etki eden ilişkileri değerlendirmeye katarak okumak gerekmektedir. 

Devrime ve devrimci yönetime doğrudan katılan sınıfların niteliklerini belirledikten sonra yönetimin sınıfsal ve siyasal dayanakları ortaya çıkmaktadır. Yukarıda belirttiğimiz üzere sömürücü sınıfların devrimci yönetime nüfuzunu sağlayabilecek kuramsal açıklıkları da vardır. Bunun temelinde yine kapitalizm çözümlemesiyle alakalı tartışmalar yatmaktadır. Örneğin; “(…) demokratik-komünal ekonomi, ağırlıklı olarak kullanım değeri içeren ekonomik faaliyetleri kapsama alır. Değişim değerini ise ancak toplumsal ihtiyaçları karşıladığı ve toplum tarafından belirlenmesi şartıyla kabul eder.”(Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi, 2012, s. 77)Kullanım değeri ve değişim değerinin kapitalizmde birbirinden tamamen ayrı olarak var olabileceği fikri kapitalizm çözümlemesinin eksikliğine işaret etmektedir. Kapitalist ilişki değişim değerinin mutlak hakimiyetine tekabül eder. Ancak yine de teorideki belirli sınırlandırmaların pratikte de sömürücü sınıflar aleyhine bir denge kurmak için kullanılabileceğini görebiliyoruz. Ancak bu durum uluslararası konjonktürle güçlü bir bağla bağlıdır. 

Kadın özgürlüğü ve toplumsal ekoloji konusunda atılan adımlar ise son derece özgün ve öğreticidir. Toplumsal ekolojiyle ilgili Rojava Enternasyonalist Komünü’nün yayınladığı Rojava’yı Yeniden Yeşil Yapalımkitabını önererek geçeceğiz. Önsözde Debbie Bookchin’in belirttiği üzere; “(…) ancak insanlar arasındaki hiyerarşik ilişkileri (erkeğin kadın, gencin yaşlı, bir etnisite ya da dinin diğeri üzerindeki) sonlandırdığımızda doğayla kurduğumuz ilişkiyi sağaltabileceğiz.” (Rojava Enternasyonalist Komünü, 2019, s. 11)Toplumsal ekolojiyi siyasal devrimle içeriksel olarak iç içe geçiren bu kuramsallaştırma ciddiye alınması gereken bir yön. Kadın özgürlüğü konusunda ise hem ev içi emeğin toplumsallaştırılması hedefi hem de kadın kooperatifleri ve karma kooperatifler yoluyla kadınların ekonomik faaliyetlere doğrudan katılımının güvencelenmesi özgün bir yöndür. Siyasal yönetime katılım ve her alanda kotalarla kadınların siyasal-toplumsal alandaki varlıklarının önü açılmış ve kadınların ayrı örgütlenmesi sayesinde de örgütlü bir biçimde güvenceye alınmıştır. Devrimin bir kadın devrimi olarak geliştiği pek çok ayrı yerde belirtilmiştir. Kadınların tamamen ayrı örgütlendiği ve karma örgütlenmelerde de belirli yasal belirlemelerle katılımının güvence altına alındığı bir biçim olarak özgündür. Kadınların siyasal bir öncü-özne olarak kendi alanlarını kurmasının güvencesi ise demokratik-komünal ekonomiye katılımlarıdır. Feminizmle yaşadığı kuramsal kopuş ve eleştirilerin ayrı bir tartışma oluşturacağı için burada ele alamıyoruz. Ancak pratikte gerek feminizmin gerekse de jineolojinin devrimle kurduğu ilişki öğreticidir.[xxi]

Bu özgün devrim deneyiminden öğrenmek ve tartışmak tek başına yetersiz olacaktır. Devrimin yaşaması ve gelişmesi için eylemli bir entenasyonalist dayanışmanın geliştirilmesi şarttır. Devrimden öğrenmenin ve onunla dayanışmanın yolu ise kendi ülkemizde güçlü devrimci hareketler inşa etmek için ondan öğrenmekten geçer. 



[i]Bu konuda faydalı bir yazı için: Orhan Yılmazkaya, Türkiyeli Bir Devrimciden Türkiye Devrimci Hareketine Medya Savunma Alanlarından Siyaset Dersleri, Komün Dergi, 27.04.2020, Erişim linki; http://komundergi2.com/turkiyeli-bir-devrimciden-turkiye-devrimci-hareketine-medya-savunma-alanlarindan-siyaset-dersleri-orhan-yilmazkaya/

[ii]“Hiç kuşkusuz, her devrimin en temel sorunu, devlet iktidarı sorunudur. Her şeye karar verecek olan, iktidarı hangi sınıfın elinde tuttuğudur.”  (Lenin, 2003, s. 35)

[iii]Kazım Bayraktar’ın ilgili gözlemlerini aktardığı yazıdan aktarımı bilinçli olarak yaptım. Kazım Bayraktar, Rojava’da Devrimle Gelen Siyasal Sistem, 10.05.2015, Erişim linki; https://cagdashukukcular.org/genel/rojavada-devrimle-gelen-siyasal-sistem/

[iv]“Ekonomi genel olarak kapitalist niteliktedir.” (1. Rojava Konferansı ve Rojava’ya İşgalci Saldırı, Marksist Teori, Kasım-Aralık 2019, 39, Erişim linki; http://www.marksistteori1.org/115-marksist-teori/sayi-39-eylul-ekim-2019/950-1-rojava-konferansi-ve-rojava-ya-i-sgalci-saldiri.html)

[v]“Bir tekstil atölyesi kurmak için bile en fazla üç dikiş makinesi alabiliyordunuz, çünkü daha fazlasını alırsanız hemen ardından, bir veya iki gün sonra, rejim görevlileri gelir ve atölyeyi kapatırlardı. Rejim, halkı komünal çalışmadan alıkoymak için elinden gelen her şeyi yapıyordu, bundaki amacı ise insanların hiç bir koşulda yan yana gelmemesini ve birlikte çalışmamasını sağlamaktı. Onlar her zaman yerel popülasyonun rejime muhtaç kalmasını sağlayacak politikalar geliştirdiler.”Cizire Kantonu Finans Bakanı Remziye Mihemed’in tanıklığı bu şekilde aktarılmıştır. (Ayboğa, Flach, & Knapp , 2019)

[vi]MLKP 1. Rojava Konferansı, (Çiya, 2019)

[vii]1. Rojava Konferansı ve Rojava’ya İşgalci Saldırı. Marksist Teori, Kasım-Aralık 2019 39, erişim linki; http://www.marksistteori1.org/115-marksist-teori/sayi-39-eylul-ekim-2019/950-1-rojava-konferansi-ve-rojava-ya-i-sgalci-saldiri.html

[viii]Buraya konferansın ilgili bölümünü doğrudan aktarmak daha faydalı olacak: “Rejim döneminden kalma toprak mülkiyetine esasen dokunulmamıştır. Bu toprak mülkiyetinin iki biçimi var. İlki, kamu topraklarının uzun süreli kiraya verilmesi. İkincisi, doğrudan özel mülkiyet. Kamu mülkiyeti olarak kiraya verme, gerçekte özel mülkiyetin bir biçimi halini almıştır. Topraklar çok büyük, haliyle onun maliki olanlar da büyük toprak sahibi oluyordu. Büyük toprak sahipleri, aşiret ve mellaklar toprağı küçük parçalara bölerek yoksullara kiralıyor. Bu, toprak rantı sistemidir. Devrim bunu değiştirebilmiş değil. Toprağın eski sistemle işletilmesi ideolojik ve politik bir sorundur. Kapitalist nitelikte olduğu için sınıflar arası eşitsizliği artırmakta, emek sömürüsünü sürdürmektedir. Tarım işçiliği, topraksız ve yoksul köylülük, köylü nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Doğrudan özel mülkiyet ise, çoğunluğu ailelere ait küçük toprak mülkiyetidir.”Daha detaylı bir anlatım için Ayboğa E. vd., Rojava Devrimi kitabının 12.6 Toprak ve Tarım bölümüne bakılabilir. Ayrıca bkz; (Okçuoğlu, 2014)

[ix]“Cizîre ekonomi komitesinden Serfiraz ile 2017 yılında görüştüğümüzde bu duruma ilişkin Rojava’da kapitalizm, sosyalizm ve komünalizmin bir arada yaşadığını ve bu konuda açık konuşmak istediklerini belirtti.” (Ayboğa, Flach, & Knapp , 2019)

[x]Fehim Taştekin’in gözlemi şu yönde; “Özünde ‘mevsimi gelince ek, biçerdöverle kaldır, tek alıcı konumundaki devlete sat, paranı al, kalan aylarda yan gelip yat’ şeklinde kolaycılığa dayalı çalışma alışkanlığı kooperatifçiliğin önündeki en önemli engel. İkincisi özerk yönetimin yerine göre istediği yüzde 20-30 kâr payı kooperatifçiliğin cazibesini düşürmüş.”. (Fehim Taştekin, İktisadi Vaziyet: Savaş Ekonomisinden Halk Ekonomisine, Gazete Duvar, 28.07.2018, erişim linki;https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/07/28/iktisadi-vaziyet-savas-ekonomisinden-halk-ekonomisine/)  1. Rojava Konferansı’nın konuyla ilgili eleştirisi ise; “Toprağın özel mülkiyet biçiminde işletilmesine ve işlenmesine karşı, alternatif üretim biçimi olarak kooperatifler yeterince geliştirilemedi. Bu alanda atılan iyi niyetli adımlar olumludur, ama var olan üretim ilişkisini özel mülkiyetten çıkartacak ve toplumcu karakterde ilerletecek nitelik ve nicelikten uzaktır. İlk başta bu amaçla başlamış olsa bile, bu kooperatiflerin birçoğu, zamanla, parası olanın katıldığı, kar payının egemen olduğu birer ticari işletmeye dönüşmüştür. Kar esasına, özel mülkiyet temeline dayanan kooperatifçilik hızla terk edilmeli ve gerçek anlamda toplumsal mülkiyet eksenlikooperatifçilik geliştirilmelidir.”.(1. Rojava Konferansı ve Rojava’ya İşgalci Saldırı, Marksist Teori, Kasım-Aralık 2019, 39, Erişim linki:http://www.marksistteori1.org/115-marksist-teori/sayi-39-eylul-ekim-2019/950-1-rojava-konferansi-ve-rojava-ya-i-sgalci-saldiri.html)  Hikmet Acun’un yorumu ise şu şekilde; “Rojava için temel açmazlardan biri de kooperatifçilik girişimlerimizin, demokratik bir ekonomi inşa etme girişimimizin başarısızlığıdır. Bu konu bence oldukça önemli. Kooperatifçiliğin İsrail, Alman, Fransız kapitalist kooperatifçiliğinin izleklerini sürme üzerine şekillenmiş olması, daha başında Rojava’da devrimci direnç noktalarının yıkıma uğraması için yeterliydi. Kooperatifçilik konusunda oldukça çetin tartışmalar, zıtlaşmalar, restleşmeler yaşadık. Rojava yönetiminin her düzeyine çökmüş liberal ekibin kooperatifçiliği anonim şirketler biçiminde toplum hayatına sokma girişimiyle, kooperatifçilik, başlamadan bitti ve devrim, toplum hayatına sirayet edebilecek en önemli olanaktan mahrum kaldı.” (Hikmet Acun: Rojava Devrimi ve Kürt Devrimci Hareketi Nereye Gidiyor? Komün Röportaj, Komün Dergi, 19.06.2020, erişim linki; http://komundergi2.com/hikmet-acun-rojava-devrimi-ve-kurt-devrimci-hareketi-nereye-gidiyor-komun-roportaj/)

[xi]Kapsamlı bir eleştiri için bkz; Fuat Filizler, Bookchin ve Öcalan’ın Demokratik Konfederalizm ve Komünalizm Anlayışlarının Eleştirisi, erişim linki; https://www.academia.edu/39769301/Bookchin_ve_%C3%96calan%C4%B1n_Demokratik_Konfederalizm_ve_Kom%C3%BCnalizm_Anlay%C4%B1%C5%9Flar%C4%B1n%C4%B1n_Ele%C5%9Ftirisi,Diğer yandan A. Öcalan’ın temel görüşleri için bkz; A Öcalan, Demokratik Ulus, 2016, ve Demokratik Komünal Ekonomi, Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi, 2012

[xiii]“Eline bir cıvata versen sıkamayacak kadro, yönetici vasfından -onu da kast ilişkilerine dönüştürüyor- başka hiçbir yaratıcı yetilere sahip değil. Devrimin inşası üretici gücün geliştirilmesine yazgılı. Devrim bir toplum hayatının üretim saikleri içinde yeniden düzenlenmesidir ve bunun temeli nitelikli insandır. Her bakımdan nitelikli insan. İşte burada değişmek ve gelişmek zorunda olan üretime karşılık gelebilecek donanımlara sahip kadroya duyulan ihtiyaç, devrimin temel sorunlarından biri olarak işliyor. Gerisi bilinen ve tarihten gelen tekrardır; iktidar kastı, bürokrasi, kendi egolarını gerçekleştirme, ayrıcalıklı olmanın keyfini yaşamak ve çürüme gibi bildik tekrar.”http://komundergi2.com/hikmet-acun-rojava-devrimi-ve-kurt-devrimci-hareketi-nereye-gidiyor-komun-roportaj/

[xv]Fehim Taştekin; Şam’la Kürtler Arasında Kalan Aşiretler ve Petrol Kavgası, Gazete Duvar, 29, Temmuz 2019, Erişim linki; https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/07/29/samla-kurtler-arasinda-kalan-asiretler-ve-petrol-kavgasi/

[xvi]Diktatörlük, her devletin sınıfsal bir temele sahip olduğunu, yani müzakereye kapalı amaçlar üzerinde yükseldiğini anlatır. Dolayısıyla, bu amaçlan pazarlık konusu haline getiren hiçbir devletin bulunamayacağını; kökten sorgulayan ve pazarlığa yeltenen siyasi girişimlerin acımasızca bastırılacağını gösterir. Anayasal iktidara ve demokratik araçlara yer veren burjuva devletlerin her şeye rağmen birer diktatörlük (burjuva diktatörlüğü) olarak tanımlanmış olmaları boşuna değildir. Burada anlatılmak istenen, devletlerin sınıfsal temeli tehdit etmemek kaydıyla her türlü muhalefet izin verebilecekleri, aksi halde (köklü talepler karşısında) geri adım atmayacakları ve şiddete başvurmak zorunda kalacaklarıdır. Burjuva diktatörlüğü, özel mülkiyet rejimini muhafaza eden, dolayısıyla burjuvazinin sınıfsal çıkarlarını gözetip kollayan bir devlet türüdür. Proletarya diktatörlüğü ise tam tersi, yani mülkiyeti ortadan kaldıran ve böylece proletaryanın sınıfsal çıkarlarına göre şekil alan bir devlettir. Her ikisinin de diktatörlük olarak adlandırılmış olması, sınıfsal temellerine tehdit oluşturabilecek örgütlenmeleri yasaklamış olmalarında kaynaklanır.”(Yelkenci, 2013, s. 106)Burada müzakereye kapalı çıkarların da uluslararası durumdan faydalanarak yönetime dışarıdan dayatılmaya çalışıldığını görebiliyoruz. Ancak temel bir soruyu yine buraya yerleştirelim; Özerk Yönetim’in müzakere edilemez çıkarları nelerdir? Hangi sınıfların çıkarlarıdır?

[xvii]F. Asya & M. Asmalı; Rojava Devrimi ve Kadınlar, Umut Gazetesi, 13 Haziran 2019 https://umutgazetesi17.org/arsivler/17253adresinden alındı

[xviii]Devrim öncesi rejimin kadınlara dayattığı patriyarkal sistemin kapsamlı bir eleştirisi ve gelişmelerin detaylı bir anlatımı için bkz; (Ayboğa, Flach, & Knapp , 2019)ve (F. Asya & M. Asmalı; Rojava Devrimi ve Kadınlar, Umut Gazetesi, 13 Haziran 2019 https://umutgazetesi17.org/arsivler/17253adresinden alındı)

[xix]Devamında ise şöyle diyor; “Kadınlar niçin evde çamaşır yıkamak için çamaşır makinesi kullanmalı? Neden köyün veya mahallenin ortak bir çamaşırhanesi olmasın? Neden kreşler veya ortak mutfaklar kurulmasın?... Tüm bunlar, patriyarkayı, ‘erkek’ işi ve ‘kadın’ işi ayrımına dayalı cinsiyetçiliği ortadan kaldırmanın yoludur.” (aynı yerde)

[xx]“Rojava’daki aktivistlerle her buluşmamızda, onlara en iyi dayanışma şeklinin nasıl olacağını soruyorduk. En sık duyduğumuz cevap şuydu: “Kendi ülkenizde güçlü devrimci hareketler inşa edin.”” (Ayboğa, Flach, & Knapp , 2019, s. 316)

[xxi]Jineoloji , En Eski Sömürgenin Başkaldırısı: Feminizm, https://jineoloji.org/tr/en-eski-soemuergenin-baskaldirisi-feminizm/adresinden alındı. Erişim Tarihi: 14 Temmuz 2020, ayrıca bkz; (Jineoloji Akademisi, 2016)

 

 

 

Kaynakça  

 

Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi. (2012). Demokratik Komünal Ekonomi.Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi Yayınları.

Acun, H. (2020, Haziran 19). Rojava Devrimi ve Kürt Devrimci Hareketi Nereye Gidiyor?Komün Dergi Web Sitesi: http://komundergi2.com/hikmet-acun-rojava-devrimi-ve-kurt-devrimci-hareketi-nereye-gidiyor-komun-roportaj/ adresinden alındı

Amin, S. (2018). Kamboçya'nın Öğrettiği. S. Amin içinde, Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme(s. 177-186). İstanbul: Yordam Kitap.

Asya, F., & Asmalı, M. (2019, Haziran 13). Rojava Devrimi ve Kadınlar.Umut Gazetesi Web Sitesi: https://umutgazetesi17.org/arsivler/17253 adresinden alındı

Ayboğa, E., Flach, A., & Knapp , M. (2019). Rojava Devrimi, Komünalizm ve Kadın Özgürlüğü Savaş ve Ambargo Kıskacında.

Bayraktar, K. (2015, Nisan 10). Rojava'da Devrimle Gelen Siyasal Sistem.Çağdaş Hukukçular Derneği Web Sitesi: https://cagdashukukcular.org/genel/rojavada-devrimle-gelen-siyasal-sistem/ adresinden alındı

Çelik, O. (2016, Ekim 5). "Komünal Ekonomi" Ayrı Bir Üretim Tarzı Olabilir Mi?Abstrakt Dergi Web Sitesi: http://www.abstraktdergi.net/komunal-ekonomi-ayri-bir-uretim-tarzi-olabilir-mi/ adresinden alındı

Çiya, A. (2019, Kasım-Aralık). 1. Rojava Konferansı ve Rojava'ya İşgalci Saldırı.Marksist Teori Web Sitesi: http://www.marksistteori1.org/115-marksist-teori/sayi-39-eylul-ekim-2019/950-1-rojava-konferansi-ve-rojava-ya-i-sgalci-saldiri.html adresinden alındı

Demir, A. (2016, Ekim 5). Rojava'da Ekonominin Temel İlkesi Herkesin Üretime Katılması. Abstrakt Dergi Web Sitesi: http://www.abstraktdergi.net/rojavada-ekonominin-temel-ilkesi-herkesin-uretime-katilmasi/ adresinden alındı

Demir, A. (2018, Nisan 7). Rojava'daki Halk Egemenliği Biçimi: Komün ve Federasyon. Abstrakt Dergi Web Sitesi: http://www.abstraktdergi.net/rojavadaki-halk-egemenligi-bicimi-komun-ve-federasyon/ adresinden alındı

Jineoloji . (2020, Temmuz 14). En Eski Sömürgenin Başkaldırısı: Feminizm.Jineoloji Web sitesi: https://jineoloji.org/tr/en-eski-soemuergenin-baskaldirisi-feminizm/ adresinden alındı

Jineoloji Akademisi. (2016). Jineolojiye Giriş.Jineoloji Akademi Yayınları.

Lenin, V. İ. (2003). Halkın Devlet Yönetimine Katılımı Üzerine.İstanbul: NK Yayınları.

Okçuoğlu, İ. (2014, Ağustos 28). Rojava'da Devrim ve Yaşam. İbrahim Okçuoğlu Blogspot: http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2014/08/rojavada-devrim-ve-yasam.html adresinden alındı

Öcalan, A. (2010). Demokratik Modernite Kadın Devrimi Çağıdır.Bilim ve Aydınlanma Yayınları.

Öcalan, A. (2016). Demokratik Ulus.Köln.

Rojava Enternasyonalist Komünü. (2019). Rojava'yı Yeniden Yeşil Yapalım.Berlin: Rojava Enternasyonalist Komünü.

Rojava Kooperatif Komitesi. (2017). "Toplumun Ekolojik Değerler Üzerinden Yeniden Örgütlenmesi Rojava Devriminin Esas Başarısıdır". Toplum ve Kuram Dergisi, 91-107.

Yelkenci, T. (ed) (2013). Marksist-Leninist Devlet Teorisi. T. Yelkenci içinde, Marksist Devlet ve Hukuk Teorisi(s. 85-111). Ankara: NotaBene Yayınları.


Bu makale Ferîk Özgür tarafından yazılmıştır.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Erkek nedir? - Atakan Mahir

Devrim ve Kooperatifler: Rojava Ekonomi Komitesi'yle geçirdiğim zaman üzerine düşünceler (I) - Rojava Enternasyonalist Komünü