Devlet-PKK çatışmasında Türk paramiliterleri - Ayhan Işık

  Ayhan Işık [i] Özet Bu makale, Türk devletinin paramiliter örgütlerinin zaman içindeki dönüşümüne ve bu örgütlerin muhaliflere, özellikle Kürtlere, karşı “kullanışlı” bir araç olarak nasıl kullanıldığına odaklanmaktadır. Paramiliter gruplar, yaklaşık kırk yıldır devam eden Türk devleti ve PKK arasındaki çatışmaların ana aktörlerinden biridir. Bu gruplar, 1980’den beri, özellikle savaşın yoğun olduğu zamanlarda bazen yardımcı kuvvet olarak, bazen de ölüm timlerine dönüşerek, PKK’yi desteklediği düşünülen Kürt sivillere karşı faili meçhul cinayetler, zorla kaybetmeler ve yargısız infazlarda resmi ordu güçlerinin yanında  kullanılmışlardır. Yazıda, Türk devlet elitlerinin bu aparatı yalnızca iç siyasette değil, Orta Doğu’da ve Kafkasya’daki çatışmalarda kullandığını hatta devletin bu paramiliter geleneğini Batı Avrupa’ya kadar genişlettiğini tartışacağım. Paramiliter Örgütlerin Oluşumu Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden bu yana yüz yıldan fazla bir zamandır, farklı Kürt siyasal hareke

Fanon’un Marksist formülasyonu yenilemesi - MR Online

 


Frantz Fanon bugün politik hareketler tarafından sık sık anılmakta, ancak çoğu zaman Manichaeanvari bir düşünür olarak yanlış anlaşılmaktadır.Bu yanılgıların ötesine geçmek, Fanon'a, hayatına ve ortaya koyduğu eserlere geri dönmek, onun bir düşünür olarak ne kadar özgün olduğunu takdir etmektir. Fanon’un teorileştirmesi deneyimleri sonucu ortaya çıkmıştır. Siyasetinin her zaman bir açık ucu olmuştur. Fanon için, kendi kaderini tayin hakkı, önceden var olan bir senaryoya uymak yerine dünyayı icat etmekti. Eğer kapı ırkçı, sömürgeci, Avrupalı evrenselliği tekelleştirme iddiaları tarafından  kapatılmış olsaydı, sömürge karşıtı mücadelenin somut evrenseliyle yeniden açılırdı.

Yeryüzünün Lanetlileri'nde (1961), Fanon’un Karl Marx ile eleştirel ilişkisi, Cezayir’in devrimci sömürge karşıtı hareketinin içinden gelişmiştir. Ancak Marx'tan yaptığı en önemli alıntı Siyah Deri, Beyaz Maskeler (1952)’dir. “Sonuç yerine” başlıklı son bölümdeki alıntı, Marx'ın Louis Napoleon'un Onsekizinci Brumaire'inden alınmıştır:

Toplumsal devrim şiirselliğini geçmişten değil, yalnızca gelecekten alır. Geçmişle ilgili tüm boş inançlarından sıyrılmadan kendisini başlatamaz. Daha önceki devrimler, kendi içeriklerine karşı kendilerini uyuşturmak için dünya tarihinin hatıralarına dayanıyordu. On dokuzuncu yüzyıl devrimleri, kendi içeriğini bulabilmek için ölülerin ölüleri gömmesine izin vermek zorundadır. Daha önce ifade içeriği aşıyordu; şimdi içerik ifadeyi aşıyor.”

1852'de yazılan, Fanon’un dikkatini çeken, Marx’ın Louis Napoléon Bonaparte tarafından 1851 darbesinin şiirsel ve dramatik tarihsel anlatımıdır. Bu varoluşçu ve materyalist görüş Fanon için esas teşkil etti.

Fanon’un Onsekizinci Brumaire'den aldığı alıntıda, Marx yalnızca 18. ve 19. yüzyıl devrimleri arasındaki fark hakkında değil, aynı zamanda burjuva ve proleter devrimler arasındaki fark hakkında da yazıyor. İki paragraf sonra, Marx şunu ileri sürer:

Burjuva devrimleri … başarıdan başarıya daha hızlı savrulur … ama kısa ömürlüdür … Öte yandan, proleter devrimler … kendini sürekli eleştirir, sürekli kendi rotasında kesintiye uğrar, yeniden başlamak için görünüşte başarılmışa geri döner ... ta ki geri dönüşü imkansız kılan bir durum yaratılıncaya kadar.”

 

Radikal dönüşümler (radical mutation)

Aynı şekilde Fanon, Afrika devriminin “tarihsel bir süreç” olduğu konusunda ısrarcıdır ve Yeryüzünün Lanetlilerinde “Tarihsel bir süreç anlaşılamaz, ona tarihsel biçim ve içerik veren hareketleri tam olarak ayırt edebildiğimiz ölçü dışında anlaşılabilir veya kendi kendine netleşemez.” der. Fanon’un, devrimin “biçim ve içeriğine” göndermesi ve yeni öznelliklerin yaratılmasının “doğaüstü güçlerin” sonucu olmadığı, devrimci süreçte doğduğu konusundaki ısrarı, Marx'tan atıfta bulunduğu satırları anımsatmaktadır. Marx, devrimin “Geçmişle ilgili tüm batıl inançlardan sıyrılmadan kendisiyle başlayamayacağını” yazar; “Kendi içeriğine karşı kendisini uyuşturmak” yerine “kendi içeriğini” bulmalıdır.

Fanon’un -devrimin yarattığı ve insanların mücadele esnasında değişmesine sebebiyet veren-“radikal değişimler” dediği şeyle yeniden keşfettiği, Marx'ın ifadesiyle, “biçimi aşan” içerikti. Sömürgeci baskının üstesinden gelmenin, ezilenlerin kendi koşullarını ve benliklerini dönüştürerek tarihlerinin bilinç üreticileri haline geldiği “gerçekliğin” aksine “öznel bir tutum” gerektirdiğinde ısrar etti. Marx, çağdaş Alman filozof Ludwig Feuerbach üzerine yazdığı en ünlü tezinde aynı ruhu doğrulamaktadır:

Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli şekillerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir.”

Fanon, Batı açısından Cezayir Savaşı’nın yeni bir tiyatrosunu açma olasılığını değerlendirme görevindeyken yazdığı 1960 defterlerinde şunları gözlemlemiştir: “Bir kez daha Marksist formülasyona geri dönmeliyiz. Muzaffer orta sınıflar, dünyadaki en aceleci, en girişken, en ilhakçılardır.” Marx, Onsekizinci Brumaire'de, burjuvazinin “mücadelelerinin burjuva tarafından sınırlı içeriğini kendilerinden nasıl gizlediğini” ifade eden bir zaferden ve “Evrensel iradeyi” temsil ettiklerini iddia edenlerin gerçekte bir hizbi temsil etmelerinden bahsetmiştir.

Fanon, “Fransız burjuvazisinin Avrupa'yı ateşe vermesinin kesinlikle kendi iradesi için olduğunu” ekledi. Burjuva devrimleri kendilerini geçmişin şiirleriyle uyuşturdu ve Fanon, Afrika devrimlerine de aynı şeyin olabileceği konusunda uyardı. Fanon, karşılaştıkları en büyük zorluğun sadece materyal değil, siyasi olduğunu da ileri sürdü: “Benim açımdan” diyor, “kültürlere ve siyasi çevrelere ne kadar derin girersem, Afrika'yı tehdit eden büyük tehlikenin ideolojinin yokluğu olduğundan da o kadar emin olurum.”

Burada ve Yeryüzünün Lanetlileri’nde, Marx'ın Onsekizinci Bruimare’indeki iddiasının yankıları vardır: Tüm göçüp gitmiş kuşakların oluşturduğu gelenekyaşayanların beyinlerine bir kâbus gibi çökerendişe içinde geçmişten ruhları yardıma çağırır, onların adlarına, sloganlarına, kıyafetlerine sarılır, dünya tarihinin yeni sahnesinde bu eskilerde hürmet edilen kılıklara bürünür ve bu ödünç dille oynamaya çalışırlar.”  Fanon, bu ödünç alınmış dil üzerine düşünceleriyle Yeryüzünün Lanetlileri’ndeki “Ulusal Bilincin Tuzakları” adlı üçüncü bölümünü açar ve şunları söyler:

“Tarih bize açıkça, sömürgeciliğe karşı savaşın milliyetçilik çizgisinden bir anda uzaklaşmadığını öğretmiştir.” Fanon’a göre, bu savaşın başarısının önündeki en büyük zorluk, “Seçkinlerin hazırlıksız olması, kitleler ile kendileriyle pratik bağların olmaması, ilgisizlikleri ve evet, mücadelenin kritik anındaki seçkinlerin korkaklıkları”dır.

 

Mücadele içinde mücadele

Fanon için sömürgecilik karşıtlığı konusunda sorunlu olanın özünde, bu seçkinlerin hizipsel çıkarlarını bir bütün olarak ulusal çıkarları olarak yanlış tanıtması yatmaktadır. Yeryüzünün Lanetlileri’nde, burjuva çıkarları için bir perde olan “Afrikalılaştırma” mevzusunu sert bir şekilde eleştirmektedir. Fanon’a göre, sömürge karşıtı mücadele içinde her zaman ideolojik bir mücadele vardır. Onun popüler praksisini entelektüelleştirme fikri, özgürlük için yeni bir anı ifade etmektedir ve halk isyanının nedeninin onaylanmasına dayanan yeni kavramlar geliştirmiştir. Bu kavramlar, zamanın radikal hareketlerinin liderlerinin -Cezayir kurtuluş hareketinin ilk liderlerinden biri olan ve “yaşamdan yararlanmak ve eylem ilkelerini doğrulamak için devrimcinin somut yaşamda kök salması” gerektiğini söyleyen - Hocine Aït Ahmed gibi, fikirlerine de yansımıştır.

Fanon'a göre, entelektüelleştiren popüler praksis, militanların bakış açılarını değiştirmelerini  kendilerini eleştirmelerini istedi. Fanon’un A Dying Colonialism’de açıkladığı gibi:

Sömürgeleştirilenlerin tepkilerinin her birini sabırla ve anlaşılır bir şekilde analiz etmek gerekir ve bunları anlamlandıramadığımız her an; herhangi bir kolonyal durumda bir buluşma alanı bulmanın imkansızlığı dramının tam da göbeğinde olduğumuzu kendimize söylemeliyiz.”

“Mücadele içindeki mücadelenin” gerekliliğini vurgulamak için Marx'tan yararlanır. 1960 defterlerinde, “bir kez daha Marksist formülasyona geri dönmenin” kaçınılmaz olduğunu yazar.

“Afrika'da,” diye devam eder, “bağımsızlığa kavuşan ülkeler, orta sınıflar veya aniden iştahlanan prensler kadar istikrarsızdır.” Ulusal kurtuluş mücadelelerinin burjuva tarafından ele geçirilmesini önlemek ve Afrika birliğinin somutlaşması için “burjuva aşamasını atlamak” gerektiğini öne sürer:

“Yaklaşık üç yıldır, destekçilerinin çoğunluğunun öznelci bataklığından bu puslu Afrika birliği fikrini ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Afrika birliği, temelinde Afrika Birleşik Devletleri'ne ‘orta sınıf [burjuva] şovenist aşamadan’ geçmeden ulaşılması önerilen bir ilkedir.”

 

Dikkatli dinleme ve kritik katılım

Bu görüşe göre, burjuva milliyetçisi şovenisttir, örtük olarak yolsuzluğa kapılmıştır ve kente sabitlenmiş milliyetçi partiler, sömürge masasında bir koltuk istemektedir. Bazı Marksistler, Fanon’un, mevzu kırsal köylülük ve kent yoksulları gibi siyasi aktörlere geldiği zamanki isyan mantığını ciddiye alma taahhüdünü görmezden gelmiştir. Ancak Fanon için, çoğunlukla mantıksız ve yerleşik siyaset normlarının dışında kabul edilenlerin düşüncelerini ve eylemlerini dikkatle ve eleştirel bir şekilde dinlemek esas meseledir. “Oportünizm” olarak adlandırdığı şeyi ve çağ dışı kalmış sayılan halka yönelik idari tavrı, tıpkı halkı “otantik” olarak övdüğünü düşündüğü insanları eleştirdiği gibi sert bir şekilde eleştirmiştir. Fanon, her şeyin mücadelede ve aşağıdan yukarıya yeniden düşünülmesi gerektiğini söylemiştir.

Marksist teorisyen Raya Dunayevskaya’nın Rosa Luxemburg, Women’s Liberation and Marx’s Philosophy of Revolution’nda “Yaşamının sonuna kadar, Marx'ın köylülüğü yalnızca proleter zaferin müttefiki olarak değil, aynı zamanda ‘muhtemelen daha yeni devrimler için araçsal’ olarak gördüğünü de hatırlamalıyız.” demiştir. Dunayevskaya’ya göre, “Marx, Rus köylü komününün kalıntılarının tarihini irdeledi, geri kalmış Rusya'da bir devrimin gerçekten söz konusu olamayacağını düşünmedi. Ve bunu sene 1882’deyken söyledi!”

Marx gibi Fanon da teoriye meydan okuyan ve katkıda bulunan hareketlerin öneminin altını çiziyor:

“Son 50 yıldır, az gelişmiş ülkelerin tarihi tartışılırken -burjuva evresinin atlanıp atlanamayacağı- gündeme getirilen teorik soru, mantıkla değil, devrimci eylem alanında yanıtlanmalıdır.”

Fanon’un soyut mantıktan ziyade somut devrimci eylem tarafından yönlendirilen sürekli devrim tartışması, genellikle formüle dayalı incelemelerle tıkanan Marksist bir tartışmaya gerçek bir katkıdır. Mücadeleler, soyut teoriye uyan güçlerin sahneye çıkmasını bekleyemez. Lenin, İrlanda’daki 1916 Paskalya Ayaklanması’nı devrim için bir “basil” olarak görürken, Fanon, bunu Yeryüzünün Lanetlileri’nde bir adım daha ileri götürmüştür. Artık uyuyan Avrupa işçi sınıfını beklemeye istekli değil, yalnızca Avrupa'da hayal edilen yeni bir hümanizmi gerçekleştirmek, sömürgeleştirilmiş dünyanın insanlarına kalmıştır.

 

Halk Tabanlı Özgürleşme

Fanon, ulusal toplumsal mücadele biçiminin gerekli olduğu konusunda ısrarcıdır. Fakat aynı zamanda, ulusal bilinç sosyal ve politik bir programda geliştirilmezse, devlet ile eşanlamlı hale gelir ve politik güç, sömürge devlet aygıtına erişim yoluyla görülür. Ulusal kurtuluş gerçekliği boş bir kabuk haline gelse bile, ulus-devlet bir arzu nesnesi olarak kalır. Tıpkı kent-kır ayrılığının, ikili iktidar sistemi ve “yerli” merkezileştirici otoritelerin kuluçkalanması ile sömürgeciliğe hizmet etmesi gibi, ulusal burjuvazi de sömürge devletini ele geçirmekte ve hatta mekanizmasını mükemmelleştirmekte, çoğu zaman baskıyla desteklenen patronaj ve etnisite anlamında hızlanmaktadır. Devlet gücü ulusu, hatta partiyi değil, kişisel servetle özdeşleşen bir fraksiyonu temsil eder. Marx’ın Onsekizinci Brumaire’de belirttiği gibi: “Tüm devrimler bu makineyi parçalamak yerine onu mükemmelleştirdi.” Sömürgecilik karşıtı devrimlerin bundan pek de  farklı olmadığı ortaya çıkmıştı. Fanon, partinin veya devletin yerine ezilenlerin kendi kendini örgütlemesini bir kurtuluş modeli olarak görmemiştir. Bağımsızlığın ardından halk ve devlet arasında, çok zor bir görev olduğunu anlasa bile, kendi kendini özgürleştirmenin anahtar kelime olarak kaldığı yeni bir diyalektiğe kendini adamıştı.

Ölmek üzereyken yaptığı son çalışmasında, Fanon’un, Afrika’nın çeşitli yerlerinde gördüğü sömürge devletleri hakkındaki karamsarlığı, aşağıdan kendi kendini örgütlemenin özgürleştirici olasılıkları hakkındaki bir iyimserlikle eşleştirildi. Tarihin şekillendiricileri olarak ezilenler, “tarihi kendi ellerine alma” ve akıllarını bir araya getirme meselesine odaklanmalıydı. Siyasi militanın rolü, “onlara her şeyin onlara bağlı olduğunu acımasızca öğretme” taahhüdüdür. Belki de bu, Marx'ın “devletten sıyrılmak” dediği şeyin bir ifadesiydi. Tekil bir olay olarak özgürlükten çok uzak olan bu “acımasızlık öğretisi”, Fanon’un bitmeyen bir radikal hümanizm ya da sürekli devrim pratiğine olan bağlılığıydı.

 

Kaynak: Bu metin, “Fanon’s renewal of the Marxist formula” başlıklı yazıdan BEP Çeviri ekibi tarafından çevirilmiş ve redakte edilmiştir.

 

Yorumlar

  1. Selamlar, arşiv kısmında makale başlıklarını görebilirsek, başlığa göre seçerek okuma imkanı olur. Bu blog ayarlarından yapılıyor . Blog faydalı, emeği geçenlere şükranlarımızı sunuyoruz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Erkek nedir? - Atakan Mahir

Rojava'da Devrim ve Demokratik Komünal Ekonomi - Ferîk Özgür

Devrim ve Kooperatifler: Rojava Ekonomi Komitesi'yle geçirdiğim zaman üzerine düşünceler (I) - Rojava Enternasyonalist Komünü