Devlet-PKK çatışmasında Türk paramiliterleri - Ayhan Işık

  Ayhan Işık [i] Özet Bu makale, Türk devletinin paramiliter örgütlerinin zaman içindeki dönüşümüne ve bu örgütlerin muhaliflere, özellikle Kürtlere, karşı “kullanışlı” bir araç olarak nasıl kullanıldığına odaklanmaktadır. Paramiliter gruplar, yaklaşık kırk yıldır devam eden Türk devleti ve PKK arasındaki çatışmaların ana aktörlerinden biridir. Bu gruplar, 1980’den beri, özellikle savaşın yoğun olduğu zamanlarda bazen yardımcı kuvvet olarak, bazen de ölüm timlerine dönüşerek, PKK’yi desteklediği düşünülen Kürt sivillere karşı faili meçhul cinayetler, zorla kaybetmeler ve yargısız infazlarda resmi ordu güçlerinin yanında  kullanılmışlardır. Yazıda, Türk devlet elitlerinin bu aparatı yalnızca iç siyasette değil, Orta Doğu’da ve Kafkasya’daki çatışmalarda kullandığını hatta devletin bu paramiliter geleneğini Batı Avrupa’ya kadar genişlettiğini tartışacağım. Paramiliter Örgütlerin Oluşumu Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden bu yana yüz yıldan fazla bir zamandır, farklı Kürt siyasal hareke

Rojava’da Özsavunma: Sivil Savunma Güçleri (HPC) - HPC Üst Düzey Yetkilisi Reşid Kobanê ile röportaj




Sivil Savunma Güçleri (HPC), Kuzey ve Doğu Suriye’de 2015’ten beri radikal demokratik öz-örgütlenmenin önemli bir ifadesi oldu. Devlet güvenlik güçlerinin demokratik bir karşıt-modeli olarak mahalleleri, kasabaları ve köyleri koruyorlar. Kurdistan Report, HPC sorumlusu Reşîd Kobanê ile görüştü.


Rojava/Kuzey Suriye toplumu Türkiye ve onun cihatçı paralı askerleri tarafından günlük saldırılara maruz kalıyor. Bu bağlamda, Sivil Savunma Güçleri HPC’nin rolü nedir?

Türk devletinin Rojava’da yaşayan halklara saldırdığı doğrudur. Bu saldırılar yeni değildir. Türkiye, devrimin başından beri Kuzey Suriye’de işgal politikası izliyor. Suriye tamamen iç savaşa çekildiğinde, Türkiye direkt olarak müdahale etti. Suriye’nin dönüşümünde bir rol almak ve gerçekleşen değişimlerde etkisinin olmasını istiyordu. Eğer bir değişim olacaktıysa, Türkiye’nin çıkarına olmalıydı ve Kürtlerin Suriye’nin geleceğinde hiçbir rolünün, statüsünün, olmaması gerekiyordu. İmha politikası değişmeden devam ediyor. Çünkü Suriye’de savaş problemleri çıktığında ve IŞİD saldırdığında Türkiye de -başta Rojava olmak üzere- duruma müdahale etmeye başladı.

Önce koalisyon adına cihatçı çeteleri onların kaynak ve fonlarıyla Türkiye’de eğitti, ardından silah ve mühimmatla donatarak onları Suriye’de savaşmaya gönderdi. Silah nakliyatının belgelenme süreci Türk medyasında, yani, kamuoyunun gözünün önünde gerçekleşti. Bu iyi bilinen bir gerçektir, dolayısıyla herkes bunun farkında. El-Nusra Cephesi onların başlıca çetelerindendi. Özellikle Rojava bölgesinde, Türkiye adına gittikçe artan bir müdahale vardı. Ancak, IŞİD’in öncü güç olması ve diğer çetelerin onlara katılması çok sürmedi. Gerçekten de IŞİD ve El-Nusra Cephesi arasında hiçbir fark yoktur, fark tamamen tanımda yatar. Sultan Murat Tugayı, Nureddin Zengi Hareketi gibi diğer paralı asker güçleri direkt olarak Türk devleti tarafından kurulmuş, örgütlenmiş ve yönetilmiştir. Savaşları Rojava topraklarına karşıdır.

Kobanê direnişi tarihsel bir olaydı. IŞİD çeteleri, devrime öncülük eden Kobanê gibi şehirleri özerk yönetimin elinden almak ve devrimin ilerlemesini engellemek için şehre vahşice saldırdı. Bu, Erdoğan’ın o tarihlerde yaptığı konuşmalarda çok net bir şekilde gün yüzüne çıktı. Ancak, devrim onun (Erdoğan’ın) söylediklerini ve ihtiyaçlarını dinlemeyip genişlemeye devam etti. IŞİD’in ağır saldırıları püskürtüldü ve başkentleri Raqqa da özgürleştirildi. Benzer şekilde, Kuzeydoğu Suriye’de de özgürleştirilmiş alanlar yaratıldı. Türk devleti amacında başarısız oldu ve bu onu kızdırdı. Cerablus, el-Bab ve Azez uluslararası camianın sessizliği altında Türkiye tarafından işgal edildi. Efrîn, Serêkanîyê ve Girê Spî’deki işgalini de devam ettirdi.

On binlerce savaşçıyla birlikte Türk devleti topluma tüm gücüyle saldırdı. Uçaklar, helikopterler, tanklar, kimyasal silahlar – her türde silah kullanıldı. Hedef sadece YPG/YPJ değil, aynı zamanda sivillerdi de. İşgalden sonra saldırılarının gaddarlığı azalmadı; Türk devletinin bizzat kendisinin olmadığı Minbêc, Til Rifat, Şehba, Efrîn, Ayn İsa, Til Temir ve Zigran’da cinayetleri, insan kaçırmaları, hırsızlıkları, yağmalamaları ve tecavüzleri Türkiye’nin paralı askerleri devam ettiriyor. Artık bombalamalar, ölümler veya insan kaçırmalar olmadan bir gün geçmiyor.

Tersine, özgürlüğü seven herkesin görevi ülkelerini ve toplumlarını herhangi bir saldırı karşısında korumaktır. Her kurum ve kişi ülkesini savunmakla görevlidir. HPC, IŞİD ile savaşmak için kuruldu ve bu yolda binlerce yaralı ve şehit verdi. Son saldırıda da demokratik savunma birimlerini destekleyerek görevlerini yerine getirdiler.

IŞİD çetelerinden özgürleştirilen alanlardaki şehir ve mahallerin savunmalarını ve güvenliklerini sağlayarak asayiş olarak görev yaptılar. Demokratik özerk bölgede kurumların rol ve sorumlulukları zaman içerisinde değişirken koruma vazifesi de yavaş yavaş evrildi. Devrimi yaymak ve sürdürmek tarihsel bir vazifedir ve HPC, kapasitesi ile bu vazifenin kapsamındadır. Bugün HPC’nin halkını, ülkesini, kurumlarını, kısaca devrimin değerlerini Türk devletine ve onun paralı askerlerine karşı koruma görevi vardır. HPC düşmanın gizli hücrelerini teşhir etmekte rol oynuyor ve devrimin gözü ve kulağı işlevini görüyor. Özgürleştirilmiş alanlardaki toprağı ve çevreyi koruyorlar.

Ancak, Türk devleti tarafından işgal edilip kontrolünü cihatçıların devraldığı yerler hala var ve buralarda halk düşman tarafından baskı altında tutuluyor. Tabii ki, HPC o bölgelerde de sorumluluk taşıyor. Ancak, buralar hakkında daha spesifik bir şey söyleyemeyiz. İşgalcilere karşı mücadeleyi güçlendirmek ve ülkemizdeki düşmanla savaşmak bizim ana vazifelerimizdir. Bu vazife, işgal edilmiş bölgeler için de geçerlidir. Oralarda yaşayan halk da işlerini, görevlerini ve sorumluluklarını biliyor.

 

Neden bu özsavunma biçimi seçildi ve güçlerin bileşimi nedir?

HPC gereklilikten doğdu. Suriye rejimi iktidardayken ve Rojava bölgesini yönetirken, sivil savunma bugünkü olduğu düzeyde değildi. O zamanlar, halkı savunmak için milis gücü olarak işliyordu. Tabii ki, örgütlenme açık değildi ve net merkezleri yoktu. Kurumsal olarak yapılanmamıştı ve örgütlenmesi zayıftı. IŞİD saldırdığında, sorunlar gün yüzüne çıktı. Düzen yoktu, sistem çalışmıyordu ve gelecek belirsizdi. İnsanların yaşamı tehlike altındaydı, kaç yıllık emekleri mahvolmuş ve evleri yıkılmıştı.

Cihatçılar Rojava şehirlerine saldırdıklarında yapmak istedikleri şey Suriye’de yaptıklarıyla aynıydı. Bu durumda, insanlar korunma sorunuyla yüz yüze geldi. Bir yandan cihatçıların zemin kazandıkları bölgeler ve Suriye rejimine karşı yürüttükleri savaş nedeniyle; diğer yandan sivillere yönelik saldırılar, cinayetler, insan kaçırma, işkence, tecavüz ve kamu mülkünün soygunu nedeniyle güvenlik endişeleri ortaya çıktı ve böylece HPC inşa edildi.

Tehlike olduğu yerde halkın korunmasının sağlanması mecburidir. Savunma kurumlarının gerekliliği tam olarak bu noktadır. Temelde, böyle bir örgütlenme ihtiyacı sadece var olan saldırılar yüzünden doğmayıp, saldırının salt olarak olasılık hali de bu örgütlenmenin kuruluşunu meşru kılıyor. Mesela büyük devletler de böyle kurumlar kurdular. Duruma bağlı olarak, savunmaya görevlerinin yanında, afet durumlarında da halkı koruma görevi bu kuruma emanet edilmiştir. Tabii ki, toplumsal durum böyle bir kurumun inşasında bir sebeptir, ancak halkın ve ülkenin korunması anlayışı esastır ve bu evrenseldir. Eğer Kürt halkı devrimden önce HPC’yi kurmamış olsaydı, vazifelerine dair hiçbir temel bilgi olmazdı. Ek olarak, pek çok bilgi işgalin getirdiği zorlukların altında kazanılmıştır. Gelecekte de ülkenin ve halkın korunmasının sağlama alınması adına bu kurum korunmalı ve güçlendirilmelidir. Diğer yandan, HPC’nin varlığı YPG/YPJ gibi diğer güvenlik kurumlarının varlığına bir sorun teşkil etmemekle birlikte bunlar birbirlerini tamamlayıcı haldedirler.

HPC şemsiyesi altında başka güç bulunmamaktadır. HPC, kendi örgütlenmesi olan ayrı bir kurumdur. Temelde, gücünü toplumdan alır. HPC’nin anlayışına göre özsavunma özerk bir şekilde örgütlenir. HPC’nin faaliyetleri, genç, yaşlı ve tüm cinsiyetlerden olmak üzere toplumun tüm segmentlerini içerir. Tarihi yerlerin korunmasının yansıra tarımsal alanların ve üretimin korunması da HPC’nin görevleri arasındadır.

Tabii ki, bu diğer kurumlarla ilişkisi olmadığı anlamına gelmez. HPC, Demokratik Özyönetim Savunma Bakanlığı’na bağlıdır. Aynı zamanda Demokratik Savunma Güçleriyle ilişkilidir ve güvenlik ile savunma görevlerini kendi içlerinde koordine ederler. Örneğin ekonomik ve zirai komisyonların gereklerine uygun olarak onlarla da iş birliği yapılmaktadır.

 

HPC neden YPG/YPJ’nin birlikte varlık gösteriyor?

YPG/YPJ’nin savunma ve askeri güç olarak işlev görüyor, bu görevlerini yerine getirip tüm ülkenin sorumluluğunu taşırlar. Askeri bir şekilde örgütlenmişlerdir, bu açıdan tamamen askeri görevleri ve sorumlulukları olan profesyonel güçlerdir. Toplumun günlük işlerine katılamazlar çünkü tüm koruma işleri sadece onlar tarafından yerine getirilemez. Toprağın ve halkın korunması kapsamlı bir görevdir.

HPC, YPG/YPJ’yi savaş sırasında destekler. Birbirlerini tamamlarlar. YPG/YPJ ön saflarda savaştığında, HPC şehirdeki güveliği sağlama görevini üstlenir. HPC topluluklar içinde günlük olarak bulunur. Her an müdahale edebilmek için her zaman ve her yerde hazırdılar. Savunma alanında, kendi ekonomik, tarımsal ve örgütsel çalışmaları pek ala yapılabilir. Kısacası, her kurumun işlevi farklıdır. Biri diğerinin yerini tutmaz. Ancak, birbirlerini tamamlarlar.

 

HPC’nin günlük işleri nelerdir? Ne yapıyorlar?

Kamusal ve günlük faaliyetler iç içe geçmiştir. HPC’nin her şehirde merkezi vardır. Komünlerdeki üyelerimiz mahalleleri ve merkezlerimizin yakınlarındaki alanları problem oluştukça ve ihtiyaç doğdukça ziyaret ediyor. Bunun sebebi HPC’nin görevi gereği toplumla irtibat halinde olması ve toplumla birlikte çalışmasıdır. Güvelik gerekliliklerine göre planlama ve devriyeler, Asayîş (özerk yönetimin güvenlik güçleri) ile gerçekleşiyor. Kontrol vardiyaları da birlikte yapılıyor. Bunların hepsi günlük görevlerin bir parçası. Etkinliklerde Asayiş güvenliği sağladığında HPC de kendisine düşen kısmı yapıyor. Bazı kurumların koruması da HPC tarafından sağlanıyor. Mahalleleri ve sokakları her gün koruyorlar. Keza, üyeler için düzenli eğitim aktiviteleri de düzenleniyor.

Kadınlar ve erkekler eşit şekilde çalışıyorlar. Tüm devriyeler, gösteri ve toplanmalardaki korumalar, onların sorumluluğu altına düşüyor. Kadınlar faaliyetlere katılıyorlar ve onlar da özel bir eğitim alıyorlar. Aynı şekilde, tüm savunma aktivitelerinde katılım sağlıyorlar.

 

Mahalle ve köy sakinlerinin hepsi HPC’ye katılım sağlıyor mu? Sivil nüfusun yüzdesi nedir?  

Halkın koruması, halkın kendi görevidir. Örgütümüzün ismi bunu açıkça gösteriyor. HPC toplumun kendisi tarafından inşa edildi dediğimizde bu bir gerçektir. Bu gerçekten de tüm toplum anlamına geliyor. Erkek ve kadın, nene ve dede, genç ve yaşlı; hepsi HPC’nin savunma ve örgütlenmesinde yer alabilirler. Üyelerimizin arasında doktorlar, çiftçiler, siyasetçiler, işçiler, öğrenciler, ev emekçisi kadınlar var, yani kısaca hayatın tüm kesimlerinden insanlar faaliyetlerimize katılabiliyor. Bu yüzden HPC halktır dediğimizde yanlış olmaz.

Katılım harika. HPC’nin örgütlü olmadığı mahalle veya köy neredeyse yok. Ülkenin savunulmasını görev olarak bilen herkes kapımızı çalıyor. Daha önce de belirtildiği gibi, günlük işlerinden vazgeçemeyen ve profesyonel askerlik çalışmalarına katılamayanlar var. Ancak, HPC’de herkes kendine bir yer bulabilir.

HPC’de kaç kişinin örgütlü olduğu sorusuna dair net bir bilgi veremeyiz. Ancak halkın olduğu her yerde HPC’nin olduğunu söyleyebiliriz.


Kaynak: Bu metin, “Self-Defense in Rojava: The ‘Social Defense Forces’ - HPC” başlıklı metinden BiosEthosPoliticos Çeviri Kolektifi tarafından çevirilmiş ve redakte edilmiştir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Erkek nedir? - Atakan Mahir

Rojava'da Devrim ve Demokratik Komünal Ekonomi - Ferîk Özgür

Devrim ve Kooperatifler: Rojava Ekonomi Komitesi'yle geçirdiğim zaman üzerine düşünceler (I) - Rojava Enternasyonalist Komünü