Devlet-PKK çatışmasında Türk paramiliterleri - Ayhan Işık

  Ayhan Işık [i] Özet Bu makale, Türk devletinin paramiliter örgütlerinin zaman içindeki dönüşümüne ve bu örgütlerin muhaliflere, özellikle Kürtlere, karşı “kullanışlı” bir araç olarak nasıl kullanıldığına odaklanmaktadır. Paramiliter gruplar, yaklaşık kırk yıldır devam eden Türk devleti ve PKK arasındaki çatışmaların ana aktörlerinden biridir. Bu gruplar, 1980’den beri, özellikle savaşın yoğun olduğu zamanlarda bazen yardımcı kuvvet olarak, bazen de ölüm timlerine dönüşerek, PKK’yi desteklediği düşünülen Kürt sivillere karşı faili meçhul cinayetler, zorla kaybetmeler ve yargısız infazlarda resmi ordu güçlerinin yanında  kullanılmışlardır. Yazıda, Türk devlet elitlerinin bu aparatı yalnızca iç siyasette değil, Orta Doğu’da ve Kafkasya’daki çatışmalarda kullandığını hatta devletin bu paramiliter geleneğini Batı Avrupa’ya kadar genişlettiğini tartışacağım. Paramiliter Örgütlerin Oluşumu Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden bu yana yüz yıldan fazla bir zamandır, farklı Kürt siyasal hareke

Polisin feshi ve başka bir devrimci pratik olarak Rojava'dan öğrenilebilecekler - Hawzhin Azeez



Demokratik konfederalizm, Rojava’da örgütlenen toplumun ideolojik yapısını, devrim sonrası adalet sisteminin özelliklerini tanımlıyor.

 

George Floyd'un polis tarafından öldürülmesine cevap vermek için yüzbinlerce insan Amerika ve ötesinde sokaklara çıktı. Minneapolis, New York, Los Angeles ve daha birçok şehirde adalet talep eden protestocular, daha çok ölüme ve sayısız yaralanmalara yol açan, ölçüsüz polis şiddeti ile karşılaştı.

 

Floyd'un öldürülmesinden sorumlu dört polisin cezalandırılması, günlerce süren ayaklanmalar ve protestoların, adalet sistemini harekete geçmeye zorlamasıyla gerçekleşti. Diğer polislerin, barışçıl protestoculara karşı suç teşkil eden davranışlarından dolayı kovuşturulması ve görevlerinin askıya alınması da ancak davranışlarının kamerayla kaydedilmesi ve geniş çaplı sosyal çağrılara yol açmasıyla mümkün oldu. Polis şiddetinin birçok vakasının kayıt altına alınmadığı takdirde, polisler çoğunlukla bu davranışları yüzünden hak ettikleri cezayı almazlar.

 

Protestolarda yaygın olarak duyulan “Adalet Yoksa Barış Yok” sloganı, beyaz üstünlüğünün kanlı tarihi, kapitalizm ve kolonyalizm üzerine kurulan bir politik sistemin nasıl gerçek ve anlam taşıyan bir adaleti sağlayacağı konusundaki asıl soruyu ortaya çıkarıyor. Bazıları polis reformundan bahsederken, diğerleri ise mali kaynağın kesilmesi gerektiğini savunuyor. Halen polisi feshetmenin en iyi seçenek olduğunu tartışanlar var ama bircok kişi - sol dahil - böyle bir sistemin yaşayabilirliğini hayal etmede zorlanıyor.

 

Mahalleyi Korumak

 

Yine de, buna benzer bir sistem Rojava’da, Kuzey Suriye Özerk Bölgelerinde mevcut. Rojava’da, Asayîş (İç Savunma Güçleri) ve HPC (Hêzên Parastîna Civakî : Sivil Savunma Güçleri) güçleri simbiyotik (tamamlayıcı) bir ilişki içerisinde, toplum içerisinde emniyeti ve asayişi sağlamak için birlikte çalışıyor.

 

Asayîş, trafik kontrolü yapmak, suçluları tutuklamak, aile içi şiddetten mağdurları korumak, güvenlik muhafızları olarak ana yönetim binalarında hizmet vermek ve bir kantondan başka bir kantona insan ve mal hareketliliğini kontrol etmek için çalışmaktadır. HPC’yse bunun karşısında, sadece kendi mahallesinde devriye atan temel güvenlik dahilinde eğitilen insanlardır. İki gücün de amacı, açık bir şekilde halkı terör saldırıları gibi dış tehditlerden korumaktır. Bir mahalleyi koruyan her zaman HPC'dir, asla Asayîş değildir. Asayîş şehri korurken, HPC halkı korumaktadır. İki gücün de, en az yüzde 40 kadınlara ayrılmış olan cinsiyet kotası bulunmaktadır.

 

Bu tip alternatif yöntemler sayesinde, güç ve otorite hiyerarşilerini (polis gücü veya ordu gibi) tesis etme ihtimali gözle görülür derecede azalmaktadır, çünkü halk kendini korumaktadır. Güvenlik güçleri, birlikte yaşadığı ve gündelik olarak etkileşim içinde olduğu mahalleyi korurken, bu iletişim sayesinde şiddetin yalnızca nadiren meydana geldiğinin garantisini sağlamaktadır. Eğer meydana gelirse de, mahalle komünleri acil bir şekilde toplumsal adaleti, insan onurunu koruyan ve ayrıca bunları ikame eden toplumsal mekanizmaları harekete geçirmektedir.

 

Bu süreç içerisinde, bir grubun, diğerleri üzerinde monopol (tekel-otorite) tesis etme şansı topluluk içerisindeki herkesin kadro sistemine (roster system) katılmalarının teşvik edilmesi sayesinde azalmaktadır. Herkes gönüllü olabildiği gibi, bu özellikle, genç kadınların ve erkeklerin IŞİD'e karşı savaşında daha fazla sorumluluk almalarından kaynaklı olarak, yaşlıları da içermektedir. Özellikle kadınlar, sivilleri korumada aktif görev almaktadırlar. Travmatize olan, savaştan zarar gören bir topluluğu, hiçbir şey, bir mahallenin kadınlarının kendinden emin olarak sokak köşelerinde, halkı korumak için keleşlerini tutması kadar iyileştiremez ve güçlendiremez. Bu imgeler korkuyu ve terörü çağrıştırmaz, aksine komünal güveni, insan onurunu, haysiyetini, öz saygısını ve aidiyet duygusunu çağrıştırır.

 

Bu sistemin sosyal ekolojisi, kadın katılımını yükseltmek, çok kültürlülüğe derin bir saygı duymak ve doğanın kutsallığını tanımakla korunmaktadır. Ataerkil, sosyo-politik, ekonomik ve kültürel hiyerarşileri defetmek için kayda değer eğitimsel uğraşlar olmadan alternatif kurumları yaratmak yeterli olmayacaktır. Bu sistem, demokratikleştirmeye, eğitime ve toplum içerisindeki unutmaya karşı sıkı uğraşlar sayesinde kurulmuştur. Anlam dolu, uzun vadeli ve organik değişimlerin meydana gelebilmesi için tek yol budur.

 

Toplumu yeniden eğitebilmek için, Rojava’da halk tek seferde bir, iki ya da üç ay boyunca akademilere girmektedir. Bu, yönetim kurumlarını da kapsayacak şekilde, gönüllülük esasıyla yapılmaktadır. Örneğin, Eğitim Bakanlığı tek seferde akademiye giren otuz öğretmene kadar olan grupları kadroya almaktadır. Bu süreç esnasında, çalışanlara ödeme yapılmaya devam etmektedir. Çocuklu kadınlar, yurttaşlık görevlerini, demokratik haklarını, toplumsal cinsiyet haklarını, ekolojik sürdürülebilirliği, kapitalizmin tarihini ve daha fazlasını öğrenmek için zamanlarını bilgi edinerek geçirirken, çocuklarını yanlarına alabildikleri gibi, ücretsiz çocuk bakımı hizmetinden faydalanabilmektedirler.

 

Akademideyken herkes eğitim merkezinin gündelik temizliğine, yemeğine ve idaresine katılmaktadır. Bunun gibi komünal ortak yaşam, yeniden organize olmak ve toplumu yeniden düzenlemek için bilinçli bir uğraş olarak desteklenmektedir. Bu insanlar daha sonra kendi topluluklarına geri dönüp Asayîş‘e, HPC‘ye bunun yanı sıra, komünlere, kooperatiflere ve yerel meclislere katılmaktadırlar.

 

 

Hiyerarşinin tüm formlarına karşı

 

Gelgelelim, bu sistemin kurulmasının önceden mümkün olabilmesi için ideal, demokratik bir toplum projesini karşılayabilecek alternatif  bir ideolojiye ihtiyaç vardır. Rojava’nın sistemi, Kürt lider Abdullah Öcalan tarafından geliştirilen ve Murray Bookchin'in “sosyal ekoloji”  düşüncesinden esinlenilen bir teori olarak demokratik konfederalizmdir.

 

Demokratik konfederalizm, kuruluş değerlerinden olan komünal yapılara ve ortak yaşama dayanan anti-hiyerarşik bir yaklaşımdır. Temel olarak, anti-hiyerarşik sistemin çalışabilmesi için etnik, dini ve karar verici süreçlerin eşitliğinin aktif desteklenmesine dayanmalıdır. Bu yaklaşım, zor bir görev olan kamusal alan boyunca kadın özgürlüğünün ve katılımının desteklenmesi ile başlamaktadır. Yüzde 40 ile 60 kadın katılım kotası bütün yönetimsel ve karar verici yapılar boyunca mevcuttur.

 

Rojava'nın eş-başkanlık sistemi, bütün liderlik pozisyonlarının bir erkek ve bir kadın tarafından gerçekleştirilmesini gerektirmektedir. Bu sistem, politik kurumların, yüksek dereceli kadın katılımı ile tabiatı gereği daha kapsayıcı ve demokratik olduğu temel onayına dayanmaktadır. Abdullah Öcalan’a göre:

 

"Toplumun tam olarak nasıl dönüştürülebileceği, kadınların elde ettiği dönüşümün kapsamı tarafından belirlenmektedir. Benzer şekilde, kadının özgürlüğü ve eşitliği düzeyi de, toplumun tüm kesimlerinin özgürlüğü ve eşitliğini belirlemektedir. Bu nedenle, kadınların demokratikleşmesi, demokrasi ve laikliğin daimi olarak sağlanabilmesi için belirleyicidir. Demokratik bir ulus için, özgürlüğün, özgürleşmiş bir toplumu oluşturması sebebiyle kadının özgürlüğü de büyük bir öneme sahiptir. Kurtulmuş toplum, demokratik bir ulustur.”

 

Rojava‘nın ideolojisi, devlet, barış, özgürlük ve ortak yaşam hakkında bildiğimiz her şeyi alt-üst etmeye kalkışmaktadır; açık bir şekilde, hiyerarşinin tüm formlarına karşı çıkmaktadır. 17. yüzyıldan itibaren yükselen ulus-devlet, yapay ve sıklıkla otoriter yönetim anlayışı gereği, hükmü altında yaşayan azınlıkları bölmekle birlikte, sömürgeleştirmiştir. Bu dışlayıcı, şiddet gösteren ve hiyerarşik sistem, toplumsal çeşitliliğin, yurtseverliğin ve ulusal birliğin anti-tezi olduğunu öğretmiştir. Tek dil, tek bayrak, tek kimlik ve tek millet efsanesine dayanan ideolojisiyle, toplumsal çeşitlilikler, ulus-devlete kurban edilmektedir.

 

Bu sistemden kaynaklı olarak, ezilmiş, mülksüzleştirilmiş ve yurtsuzlaştırılmış halklar, özgürlüğün yalnızca kendi öz devletlerine sahip olunarak geleceğine inanmaktadırlar. Gelgelelim bu süreç, doğal olarak o devletin sınırları içinde kalan diğer azınlıkların da zulümle karşılaşmasına yol açabilecektir. Demokratik konfederalizm, radikal olarak kökleşmiş taban modeli sayesinde, ilkel nefret ve köklü etno-dini kutuplaşmaları yeniden ele alan alternatif bir projeyi öne çıkarmaktadır. Rojava’da uygulanan demokratik konfederalizm, burada yaşayan kültürlerin ve dinlerin zengin mozaiğini ortadan kaldırmak yerine, toplumsal çeşitliliğin üzerinde gelişen, zenginleştirilmiş bir toplumu bir araya getirmektedir.

 

Solcuların birçoğu, demokratik konfederalizm bünyesinde bulunan tüm ulusal kimliklerin vurgulanmasının ortadan kaldırılması gerektiği imasında bulunarak hataya düşmektedir. Kürt, Ermeni, Süryani, Êzidî ve diğer "milliyetçiliklerin(!)" vurgulanmaması gerektiğini söylemektir. Bu, derin bir Avrupa merkezli ve oryantalist bakış açısıdır. Bir Êzidî’ye, "Êzidî olmaktan vazgeç" ya da bir Kürt’e, "Kürt olmaktan vazgeç" demek, yalnızca ezilen halkların yok edilmesi üzerine kurulu olan, emperyalist ve soykırımcı güçlere hizmet edecektir.

 

Aksine, Rojava’da uygulanan demokratik konfederalizm, bütün kültürlerin kendi antik geleneklerinin ve renklerinin zengin güzelliğini karşılıklı bir şekilde vurgulayarak özgürce yaşaması demektir. Kendi kimliğinle gurur duyarken, ortak yaşamın adem-i merkezileştirilmiş mekanizmalarının aktif bir şekilde güç hiyerarşilerini parçalaması demektir. Demokratik konfederalizm, çokkültürlü düzen (multicultiralism) için net saygı demektir, yüzyıllar boyunca asimilasyona zorlanan ve önlemek için savaştıkları her şeyi reddederek ezilen etno-dini azınlıklara alternatif bir "yurttaşlık" türetmesini söylemek değildir. Rojava, çokkültürlü düzenin, demokratik bir ulusun belkemiği olduğunu savunmaktadır.

 

Pratikte bu düşünce, Rojava’da eğitim verilen, üç en yaygın dil tarafından karşılanmaktadır: Kürtçe, Arapça ve Süryanice. Sokak tabelaları üç dillidir. Çoğunluğun yönetiminin, azınlıklara zarar vermemesini sağlamak için, Ermeniler gibi azınlıklara karar verici kapasite ve mecliste fazladan koltuk verilmektedir. Çokkültürlü festivaller düzenlenirken, önceden yıkılan kiliseler aktif bir şekilde yeniden kurulup görünür kılındı. Farklı kültürlerden doğan sanatsal, kültürel ve edebi eserler yan yana sergilendi. Yok etme tehdidi veya korku yerine, toplumsal çeşitlilik çoğaltıldı, desteklendi, teşvik edildi ve kutlandı.

 

Kendi öz komününü yeniden oluşturmak

 

Demokratik konfederalist bir sistemde, halkın, yurttaşlığa katılması teşvik edilir. Böylelikle halkın çıkarları ve ihtiyaçları etno-dini pozisyonları ve tercihleri tarafından olmak yerine, bunların dışında oluşturulan mekanizmalar vasıtasıyla belirtilmektedir. Uyum sağlamaya yönelik bu yurttaşlık düzenlemesi, yalnızca halk kendi kültürel kimliği yüzünden tehdit edilmediği hissini sağladığında işe yaramaktadır. Bu şekilde, yeni bir biçimde ait olmanın bağlayıcı yolları ve politik dışavurumları yaratılırken, kolonyal yabancılaşma, parçalanma ve kaygılar önlenmektedir. Aynı biçimde, politik ve yurttaşlığa dayalı katılım teşvik edilmektedir. Depolitize edilmiş, kayıtsız ve ilgisiz bir toplum, demokratik bir toplumun anti-tezi olarak görülür.

 

Dolayısıyla bu sistem, yurttaşlığın özünü, özgürlüğün psikolojisiyle yeniden oluşturmaktadır. İçsellestirilmiş, öz haline gelmiş nefreti ve diğerlerine olan tahakkümü söktüğü gibi, kolonyal ile kapitalist ötekileştirme pratiklerini parçalamaktadır. Eduardo Galeano'nun deyişiyle; "kişiliksizleri" yapı-söküme uğratmaktadır. Kişiliksizler diğerlerinden daha azdır; onlar “kişiliksizler”in çocukları, hiçbir şeyin sahipleri değildir... Kişiliksiz, hiçsizleştirilmiş, fareler gibi dolanan, yaşam boyunca ölen, her yönden mahvolmuş insanlardır.

 

Herhangi bir özgürlük ideolojisinin başarılı olabilmesi için, yok etme formlarının öznesi olan bir "kişiliksiz" tarafından yeniden bir özbenlik yaratılmalıdır.

 

Peki Rojava, ırkçılığın, sınıf mücadelesinin ya da cinsiyet sapmasının ya da diğer ayrımcılık pratiklerinin her türlü formunu söküme uğrattı mı? Kesinlikle hayır. Ama "o" aktif bir şekilde, sahi bir demokratik toplum arayışı adına baskının her türlü formunu önlemek ve yok etmek için için toplumu yeniden yapılandırmaktadır. İşlerin nasıl yürüdüğünü ve neyin yürümediğini göz önünde bulundurmak ya da hangi değişikliklerin gerektiğini görmek için Rojava’yı romantize etmemek, eksiklikleri rasyonel olarak önemlidir. İnovasyon, adil ve demokratik bir toplumun başarısında dogmatizmden kaçınmak için gereklidir. Murray Bookchin'in deyişiyle; "eğer imkansızı gerçekleştiremezsek, düşünülemeyen bir şeyle yüzleşebiliriz".

 

Rojava’dan öğrenilecek esas ders, halkın etkin olarak alternatif dünyayı kurarken diğerlerini hayal etmeye devam etmesidir. Yaralandı ve terkedildi ama halen nefes almaktadır. Üstelik enternasyonal solun desteğinin eksikliğine, tekrarlanan işgallere, ilhaklara, sömürgeleştirmeye, etnik temizliğe ve Türkiye’nin kimyasal silahlarına ve onunla bağlantılı terörist güçlerine rağmen nefes almaktadır.

 

Amerika’da siyah topluluğun yaşadığı acımasızlık ve şiddet, vicdan sahibi olan, karşılıklı saygı, insan sevgisi ve komünlere dayalı toplumlar kurmak isteyen herkesi derinden şok ve travmatize etti. Amerika gibi yerlerde böyle bir alternatif toplum çıkarmak amacıyla, üçüncü dünya halklarının devrimleri üzerinde çalışılmalı ve imrenildiği kadar daha ciddi bir şekilde göz önünde bulundurulmalıdır. Dersler çıkarılmalı, sorular sorulmalı, fikir alışverişleri olmalı ve bahsi geçen toplumun sosyo-politik yapılarına özgü uyum sağlayacak yenilikçi değişikler uygulanmalıdır.

 

Amerikan toplumunun bütün sosyal ekolojisi, kitle sefaleti, büyük miktarda gelir eşitsizliği, çok sayıda hapsedilme, sağlık hizmetleri ve barınmanın eksikliği, ekolojik yıkım ve hatta zehirlenen içme suyu yüzünden sekteye uğradı. Georg Floyd'un ölümünden sorumlu polis memuru Derek M. Chauvin'in ve diğer üç polisin tutuklanıp hapsedilmesi “adalet”in bir simgesi olarak hizmet edebilir. Polis gaddarlığı, sistematik şiddet, baskı ve adaletsizliğin çok yönlü kesişen katmanları ile iç içe geçmiştir. Anti Siyahlık üzerine kurulu sistemi alt üst etmek dışında hiçbir şey gerçek, süreklileştirilmiş ve etkili adalete yaklaşamaz.

 

Ortadoğu'da yaşayan Kürtler olarak, siyah toplulukların ve dostlarının Amerika'nın her tarafında ayaklandıklarını izliyoruz. Adalet ve özgürlük arzusu için devrimci cesaretlerini, sarsılmaz kararlılıklarını selamlıyoruz. Siyahların adalet için çığlıkları, özgürlük için atan kalbimizde yankılanıyor.

 

İçinde bulunduğumuz esaret biçimi farklı görünse de, buna rağmen Kürtler ve Amerikalı Siyahlar olarak, nihayetinde bizleri öldürmeye devam eden, sayısız şiddet formunu bize empoze eden aynı baskıcı sistemle karşı karşıya bulunmaktayız. Rojava’yla alternatif bir dünyanın mümkün olabileceğini göstermeye çalışıyoruz. Şimdi ise, dayanışma bizi birleştiren köprüye dönüşmeli.

 

Bu yazı, “Police abolition and other revolutionary lessons from Rojava” başlığıyla, Hawzhin Azeez tarafından roarmag.org için yazılmıştır, Hez Reman tarafından çevirilmiştir, Cemal Sarı tarafından düzenlenmiştir.


Kaynak:  

Police abolition and other revolutionary lessons from Rojava

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Erkek nedir? - Atakan Mahir

Rojava'da Devrim ve Demokratik Komünal Ekonomi - Ferîk Özgür

Devrim ve Kooperatifler: Rojava Ekonomi Komitesi'yle geçirdiğim zaman üzerine düşünceler (I) - Rojava Enternasyonalist Komünü