Devlet-PKK çatışmasında Türk paramiliterleri - Ayhan Işık

  Ayhan Işık [i] Özet Bu makale, Türk devletinin paramiliter örgütlerinin zaman içindeki dönüşümüne ve bu örgütlerin muhaliflere, özellikle Kürtlere, karşı “kullanışlı” bir araç olarak nasıl kullanıldığına odaklanmaktadır. Paramiliter gruplar, yaklaşık kırk yıldır devam eden Türk devleti ve PKK arasındaki çatışmaların ana aktörlerinden biridir. Bu gruplar, 1980’den beri, özellikle savaşın yoğun olduğu zamanlarda bazen yardımcı kuvvet olarak, bazen de ölüm timlerine dönüşerek, PKK’yi desteklediği düşünülen Kürt sivillere karşı faili meçhul cinayetler, zorla kaybetmeler ve yargısız infazlarda resmi ordu güçlerinin yanında  kullanılmışlardır. Yazıda, Türk devlet elitlerinin bu aparatı yalnızca iç siyasette değil, Orta Doğu’da ve Kafkasya’daki çatışmalarda kullandığını hatta devletin bu paramiliter geleneğini Batı Avrupa’ya kadar genişlettiğini tartışacağım. Paramiliter Örgütlerin Oluşumu Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden bu yana yüz yıldan fazla bir zamandır, farklı Kürt siyasal hareke

Rojava'dan Sonra Rojava - Fouâd Oveisy



Bir hayalim vardı. 2015 yılında kendimi özgür Rojava topraklarında, belki de Suriye İç Savaşı’nda savaşan ve Rojava'daki feminist devrime öncülük eden meslektaşlarımla birlikte sömürgeden arındırılmış bir eleştirel teori okulunda öğretmen olarak hayal ederdim.

Bu rüyada öğrencilerim ve ben Abdullah Öcalan’ı okur ve devrimin geleceği hakkında hararetli ama yoldaşça bir tartışma yürütürdük. Sınıfın pencerelerinin ardından Efrîn’in dağlık manzaralarını görebiliyordum.

Bu rüyada, zaman zaman dostlarımı, sevgililerimi, kredi kartı şirketlerini ve iyi niyetli ırkçıları, hatta anlamsız işleri ve sonsuza dek bıraktığım kapitalist metropollerin yabancılaşmış vatandaşlarını görürdüm.

Bu hayalden hiç pişmanlık duymadım.

2015 yılına gelindiğinde Rojava'daki devrim, tüm olasılıklara rağmen zaman tarafından sınanmış ve felaketi önlemişti. Dünyanın dört bir yanından birçok solcu ve devrimci bu devrimi kalıcı, Orta Doğu'yu değiştiren, radikal demokratik bir siyasi alternatif olarak görmeye başlamıştı. Efsanevi Halk ve Kadın Koruma Birlikleri (YPG ve YPJ), koalisyon hava desteğiyle İslam Devleti'nin (IŞİD) güçlerini Kobanî'den çıkarmıştı.

Sadık ve militan feminist-anarşist deneyimler gittikçe ileriye taşınıyordu. Enternasyonalist gönüllüler, ekolojik devrime destek olmak ve IŞİD'e karşı tırmanan savaşın bir parçası olmak için bölgeye seyahat ediyorlardı. Rojava ütopya değildi ama bazı diğer yerler gibi kendi zamanın ötesinde bir zaman diliminde devam ediyordu.

IŞİD'in Rojava'dan çıkarılmasının ardından, YPG'nin 2015'in sonlarında ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDF) dönüşmesi, IŞİD'in 2019'un başlarında Baxoz'daki son kalesinden çıkarılmasıyla sonuçlanan yeni bir dönemin başlangıcını müjdeledi. O zamana kadar Türkiye ve cihatçı işbirlikçileri Efrîn'i işgal etmişti; yerel YPG güçleri ABD-DSG anlaşmasının bir parçası değildi ve bölgeyi NATO'nun en büyük ikinci ordusuna karşı tek başına savunamıyordu.

Rojava'nın başka yerlerinde ekolojik ve kadın hareketlerinin tabandan çalışmaları devam etti, ancak Efrîn’in savunması sırasında tanık olunduğu üzere, devrimin siyasi ve stratejik karar alma mekanizmaları ABD ile işbirliğinin önceliklerine göre giderek DSG’de merkezileşti. IŞİD’e karşı savaşmak üzere yeniden teçhiz edilen DSG’nin egemen konuma yükselişi  bölgedeki hiçbir gücün gerçekleştirme iradesine sahip olmadığı tarihi bir askeri harekâtın lojistik taleplerini karşılamak amacıyla devletsiz bir Rojava içindeki devlet kurumlarının çoğaltılmasıyla aynı zamana denk geldi.

Türkiye’nin Ekim 2019’da Rojava’ya saldırmasıyla birlikte, DSG’nin Suriye-Türkiye Sınırı boyunca devrimin orijinal yerleşim bölgelerini savunma temel misyonu yerine Türkiye'nin Ekim 2019'da Rojava'ya saldırması,devrimin Suriye-Türkiye sınırındaki yerleşim yerlerini savunma temel misyonunun yerine kurumsal hayatta kalmayı seçmek zorunda kalması riski doğdu. Özgür ve özerk bir Rojava hayali tehlikedeydi.

 

Rojava (Karşı-) Devrim

DSG'nin kurulması bir bakıma, Türkiye'nin Kuzey Irak ve Suriye'deki Kürt nüfusunu ortadan kaldırmak için IŞİD'in yükselişine destek vermesindeki rolüne bir tepkiydi. O zamana kadar ABD verimsiz ve Kürt karşıtı bir Suriye muhalefetine sponsor olmuştu, ancak rotasını değiştirmek için aceleye gerek yoktu. Ruslar 2016'da Suriye İç Savaşı’na girdikten sonra, Amerikalılar kaybeden tarafı artık karşılayamadı.

DSG'nin planı, Türkiye'nin müttefiki IŞİD’i bölgede Kürt karşıtı bir vekil olarak kullanma çabalarını geçersiz kılmak için bütünüyle ortadan kaldırmaktı. Eğer Türkiye Rojava'ya kuzeyden saldırır ve IŞİD güneyden yeniden ayağa kalkarsa bunun sonuçları felaket olabilirdi. IŞİD'in Suriye'nin doğusundaki petrol zengini Deyre Zor Vilayeti üzerindeki kontrolü, grubun Irak ve Suriye'deki ordularını da finanse etti.

Bununla birlikte, bu saldırının gereklilikleri, toplumun ve ekonominin daha fazla askerileştirilmesini ve ABD'ye bağlı askeri organlarda, yani DSG'de stratejik karar alma gücünün merkezileştirilmesini ve sağlamlaştırılmasını gerektirdi. Bu yeni statü, Türkiye'nin "terörist" olarak gördüğü DSG'nin sol ve Kürt omurgası YPG'nin güvenlik profilini yükseltti. 

Türkiye, Kuzey Suriye için "Kürt hakimiyeti" bahanesini kullandı ve Rojava'nın özerkliğini parçalamak, izole etmek ve ortadan kaldırmak için çok adımlı bir koruma stratejisi uyguladı.

Türkiye'nin saldırısı, 2016 yılında Efrîn ve Kobanî kantonlarını ayırmak amacıyla Fırat Kalkanı Harekâtı'nın, Suriye'nin kuzeyine doğru genişlemesiyle başladı. 2018 yılında izole edilmiş Efrîn Kantonu’nun işgali ve etnik temizliğiyle devam etti. Eylül 2019'da Türkiye ile Trump Yönetimi arasında imzalanan "güvenli bölge"anlaşmasında, Rojava-Türkiye sınırında YPG ve savunma yapılarından "temizlenen" 30 kilometre derinliğinde, 120 kilometre genişliğinde bir şerit öngörülüyordu. Bu bölge Kobanî ve Cezîrê kantonlarını ayırıyordu.

Haftalar sonra, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kürsüsüne çıktı ve şu anda Türkiye'de yaşayan üç milyon Suriyeli mülteciyi bu bölgeye yerleştirme sözü verdi. DSG buna, önerilen "güvenli bölge”nin beş kilometrelik stratejik bir bölümünü tampon bölge olarak Türkiye'ye bırakarak yanıt verdi. Ancak bu uzlaşma ABD Ordusu’nun, Suriye'nin kuzeydoğusundan geçici ve kademeli olarak çekilmesine yol açtı. Savunması dağıldıktan sonra YPG, sınır boyunca ABD ve Türkiye'nin ortak çıkarlarına karşı direnişi sürdürecek pozisyonda değildi.

Ertesi hafta Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve cihatçı paralı askerleri Rojava'daki kasaba ve köyleri bombalayarak ve yağmalayarak 400,000 kişiyi yerlerinden etti. Saldırılarda 350 sivil öldü ve sayısız kişi yaralandı. Serê Kaniyê (Ras al-Ayn) ve Girê Spî (Tel Abyad) sınır kasabalarının düşmesinden kısa bir süre sonra DSG Komutanı Mazlum Abdi, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın Rojava'nın bazı bölgelerine girmesine izin verdi.

Esad'ın Suriye Arap Ordusu (SAA) saldırı altındaki bölgelere taşındı ve DSG’yle birlikte, Mike Pence, Ankara'da "ateşkes" anlaşması yapana kadar birkaç gün boyunca kuzeyi savundular. ABD-Türkiye anlaşması sonucu DSG sınırın 30 kilometre güneyine çekilmeyi kabul etti ve Türk kimyasal savaşındansonra -ateşkes- ihlal edildi. DSG anlaşma uyarınca sınırdan çekildi ve ABD'ye, Suriye'de kalması yönünde çağrılara devam etti. Erdoğan daha sonra Putin’le bu kez başka bir kalıcı ateşkesüzerinde anlaştı. Kısa bir süre sonra Amerikalılar, ilk Türk saldırısı ile Rusya'nın arabuluculuğundaki ateşkes arasında bir ara verdikten sonra Kuzey Suriye'ye döndüler. Rojava'nın, Esad ve Türkiye'ye parça parça teslim olmasını kolaylaştıran ABD, sadece iki hafta içinde Ortadoğu'daki tek sol yönetimin özerkliğini ciddi şekilde baltalamayı başarmıştı.

Rojava kendisini bu durumda buldu çünkü hem Trump hem de Obama ABD’sinin dış politikadaki hedefi, dikkatli adımlarla Rojava’da bir karşı devrim yapmaktı. DSG'nin silahlandırılması ve "IŞİD karşıtı" bir araç haline getirilmesi bu rezil stratejinin merkezinde yer alıyordu. DSG ile müttefikliği sayesinde Amerika, Suriye'de binden az olan kara kuvvetleriyle güç dengelerini kontrol eden oldu. Amerikalılar, Rojava'da yirmi bir farklı yerde yaptıkları gibi, dünyanın herhangi bir yerinde üsler kurduklarında, dünyadaki tek bir ordu bile onları zorla dışarı çıkarmaya cürret edemez. Güçlendirilmiş bir DSG hayali, ayriyeten, Amerika'nın izdüşümü olarak Türkiye'nin Rusya'ya bağlılığını devam ettirme ve yönlendirme işlevini gördü.

Bu kısır döngü sonunda DSG'yi, Türkiye’yle kararlı bir savaşa zorladı. Amerikalıların son seçenekleri her zaman ABD çıkarları pahasına Rojava'nın, Suriye'ye yeniden entegrasyonuna sponsor olmak (yeni bir başlangıç) ve Rojava'nın Suriye'deki bağımsızlığını garanti altına almak (Türkiye için bir başlangıç değildi) olacaktı. Bu, ABD'nin yetiştirdiği ve hasat ettiği bir çelişkiydi, çünkü Türkiye, DSG'yi saf dışı bıraktıktan sonra bölgedeki Amerikan çıkarlarına daha iyi hizmet edebilirdi, çünkü Amerikalılar Suriye'den asla çekilmeyeceklerdi ve Suriye'deki kilit noktayı Ruslara da kaptırmayı asla düşünmüyorlardı.

Nitekim, Türk işgalinin olduğu hafta Washington düşünce kuruluşları, Orta Fırat Nehri Vadisi olarak bilinen Arap çoğunluklu bölge ve Rojava'nın güneyinde DSG’nin geri çekilmesinin kaçınılmazlığı hakkında sessizce mırıldandılar. İşler planlandığı gibi gitmedi, ancak ABD bir dış politika makinesi olan SDF-Esad paktına tam olarak tepki verdikten sonra, devrimci SDF'yi Orta Fırat Nehri vadisinde Kürt liderliğindeki, Arap çoğunluklu bir vekil olarak yeniden oluşturmaya zorlamak için (B planı olarak) bir ters rota stratejisi oluşturuldu. SDF başlangıçta bu rolü reddetmekle birlikte, daha sonra Fırat nehrinin ortasındaki bir abd varlığının Rusya ve Esad'ın Kürt Rojava'daki yeni temelini dengeleyeceğine karar verdi.

Savunma kuvvetleri rojava'dan sürgün edilip şimdilik Arap nüfusun çoğunlukta olduğu doğu Suriye'ye yerleşirken, SDF'nin Rojava'dan fiilen sürülmesinden sonra Rojava'daki devrimin kaderi emperyalist çıkarların kaba dengesine bağlı bir hale geldi.


Domino Etkisi

Yazdığım gibi, Türk işgali altındaki "güvenli bölgenin" demografik mühendisliği  devam ediyor. Rejim güçleri ve Rus askeri polisi bölgenin her iki tarafındaki Kobanî ve Qamişlo’nun yerleşim alanlarında devriye geziyordu. Trump'ın tweetlerinegöre Amerikalılar, Suriye-Irak sınırını güvence altına almak ve Rusya'nın Irak ve Körfez bölgesine kara erişimini engellemek için "petrolü güvence altına alıyor". İran, Irak ve Lübnan protestolarla sarsılıyor ve İran şahinleri, İran'ın Lübnan ve İsrail'e kara köprüsü olan Suriye'deki iddialarınısürdürüyor. Bu iddianın sürdürülmesi, İran'ın, Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde (KBY) 2017 bağımsızlık referandumuna karşı darbe gibi farklı amaçlar için birbiriyle bağlantılı bölgesel vekillerini harekete geçirmesine de olanak sağlıyor.

DSG'nin, Trump'ın petrol teşebbüsü olarak adlandırılan şeyi denetleyerek, Şam'ın petrol gelirlerini alıkoyması, kendisi ve Rojava'nın geleceği hakkında iki ucu keskin kılıç görevi görüyor. Esad'ın, iç savaştan sonra Suriye'yi yeniden inşa etmek için petrole ihtiyacı olması, şu anda kontrolü altında olan Kürt bölgelerindeki özgürlükleri geri alma konusunda onu ihtiyatlı davranmak zorunda bırakacaktır. Eğer bu oyunu oynamazsa, DSG, KBY'nin ABD destekli özerkliğini bu kez Suriye'nin orta Fırat nehri vadisinde klonlayabilir.

Bu işin dezavantajı ise, DSG'yi, Amerikalılara her zamankinden daha fazla bağımlı kılması. ABD ve Fransa, DSG'yi, KBY'den sorumlu neo-liberal Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ile ilişkilerini iyileştirmeye zorluyor. Fikir, KDP’nin Suriyeli kardeşi Suriye Kürt Ulusal Konseyi’ne (ENKS), Esad’a teslim edilen bölgelerin yönetiminde bir rol verilmesi karşılığında Irak üzerinden ekonomik ve lojistik tedarik hatlarını yeniden işlevsel hale getirmek. KDP ve ENKS hem ABD hem de Türkiye ile iyi ilişkiler içinde hem de ilgili tüm tarafları yatıştırmak için Rojava'daki devrimin radikal yönlerini yumuşatmak için çabalayabilir.

Rojava'nın kaybedilmesi, Kürdistan İşçi Partisi (PKK)’nin, Irak'ın kuzeydoğusundaki Kandil Dağları'nda bulunan karargahı için de kötü haber oldu, zira bu, Suriye'deki kaçış yolları ve asker toplama sahalarına erişimlerinin kısıtlanması anlamına geliyordu.  Türk ordusu, PKK'nin eski gardını düşürmek ve Erdoğan'ın Türkiye'deki Kürt direniş hareketinin siyasi kanadı olan Halkların Demokratik Partisi'ne (HDP) yönelik düşmanlığıüzerinde PKK’nin kontrolünü ortadan kaldırmakiçin vites arttırıyor.  PKK'nin silahlı gölgesi olmadan, HDP'nin azınlık parlamenter siyaseti Türkiye'nin militarize, pan-Türkist ve giderek artan dindar demokrasisinde uzun süre dayanamayacaktır. Hayatta kalmak ve ilgisizlik arasında seçim yapan Kandil, Suriyeli Kürtlere karşı önceki pozisyonunu terk etmek, toprakları işgalcilerin inisiyatifine bırakma riskini göze almak ve hatta eski sağ düşmanı KDP'ye karşı anlaşılabilir düşmanlığını azaltmak zorunda kaldı.

Sonuç olarak, sol Kürt direniş hareketinin en azından şimdilik emperyalizm tarafından köşeye sıkıştırıldığı görülüyor. DSG, ABD’yle birlikte çalışarak nüfuzunu koruyacak ve Esad’la kesin bir anlaşmanın ertelenmesini isteyecek. Orta Fırat Nehri Vadisi’nde Amerikan varlığının sürdürülmesi, Kuzey Suriye'deki çıkmazı uzatır ve DSG'nin, Türkiye’yle olan savaşı kendi şartlarına göre sona erdirme olasılığını zorlamak için, Suriye'nin Irak Sınırı’nın kontrolünü elinde tutmasını sağlar. PKK, Türkiye'de bir barış sürecini teşvik etmek için bu kıpırdanmayı ve ödünç alınan zamanı lehine kullanabilir.

Eğer DSG, Amerikalıların Suriye'den nihai çıkışını Ruslara olan bağlılığını değiştirerek Suriye'nin orta kesiminde vekil güç olarak yaşam çizgisine kadar uzanabilseydi hem Esad'ın hem de ENKS'nin Rojava'ya çok fazla karışmasını engelleyebilirdi. Ruslar ile son yakınlaşma belirtileri cesaret verici,ancak böyle bir geçiş yapmak bu analizin ilerleyen zamanlarda takip edilecek nedenlerinden dolayı zordur. 

Öyle ya da böyle Rojava'daki devrimci aşama sona erdi çünkü DSG, Türkiye'nin öncülüğündeki işgale karşı kararlı bir direniş oluşturmak yerine askeri kurumlarını korumayı seçti. Rojava'nın IŞİD'e karşı savaşının dördüncü yılının ardından Kürt topraklarının kaybedilmesi ve Kürtlerin bir kez daha yer değiştirmesi için yas tutuyorum. Türkiye'nin yerleşimci-sömürgeci düzeninin günlük şiddetinde kaybettiğim devrimcilerin ve sivillerin yasını tutuyorum. Artık beni rahatlatmayan bir hayalin yasını tutuyorum. Kürt topraklarını ve halkını terk etmek bir Kürt direniş hareketinin ruhuna uygun değildir ve DSG devrimci tabanını bir suç ortağıyla karşı karşıya getirdi.

Ancak böyle anlarda, bir hayali terk etmekle veya Rojava'nın büyüklüğündeki bir olaya sadık kalmak arasında bir seçim yapılması gerekir. İki emperyalist gücün bekçi köpeği, Esad ve ENKS'nin rakip olduğu güçlerle, Rojava'daki devrimin ütopik kalıntılarını kurtarmanın radikal yolu olarak, çift gücün dirençli ve sivil bir eksenini görüyorum. DSG, devrimin askeri komutanlığından daha fazlası haline gelmek için gelişirse, bu bağlamdaki kalıntıları korumaya yardımcı olur.

Bu radikal geleceği tahayyül etmek için, PKK'nin ilk yıllarında Rojava devriminin kökenlerini ve Abdullah Öcalan'ın ya da “Apo” düşüncesini, takipçileri, hareketin entelektüel amcası ve stratejik beyni tarafından sevgiyle bilindiği gibi bir dolambaçlı yoldan geçmeliyiz.

 

Gramsciyen Oyunu Oynamak

Kürt direniş hareketi, Gramsci'nin Hapishane Defterleri'nde dediği gibi - Modern Prens, "ne yaparsa yapsın, her zaman birinin oyununu oynuyor" çelişkisi ile işaretlenmiştir. Gramsci, bu kaçınılmazlık göz önüne alındığında şöyle diyor: "Önemli olan, kendi oyununu başarı ile oynamak için her yolu aramaktır." YPG ve DSG'nin, PKK'deki ataları, Kürdistan'ın dört bir yanında siyasi hegemonyalarının temellerini atmak için Gramsci'nin sloganını siyasi sanata dönüştürdü.

Örneğin, kadınlar PKK'nin kuruluşunda ve mücadelesinde yer alıyordu. Ancak kadınları güçlendirmenin yanı sıra, kadınların PKK saflarına alınması, ataerkilliği örgütün siyasi başarısının önünde bir engel olarak kabul etmekti. Türk Ordusu, PKK'ye karşı savaşında muhafazakar Kürt aşiretlerini silahlandırdı, işbirliğine kadar seçti ve Kürt aşiretçiliğine karşı gerilla savaşının önüne gebe kalamadığı için, PKK'deki feministler, geleneksel olarak kadınları aşiret hiyerarşisinin dibine yerleştiren Kürt aşiretçiliğini yok etmek için bir araç olarak kadınların kurtuluşunu kullandı. Kürt ataerkilliği, kadınların eşit olarak yer alacağı yeni bir toplumun ortaya çıkması için gerekli olan siyasi istihdamı ve askeri hegemonyayı engelledi. Etik ve etkili organizasyon bu anlayışlı stratejide kaynaşmıştır.

PKK’li ve YPJ'li kadınların, Irak'ın Şengal kentinde IŞİD tarafından köleleştirilen Êzidîleri kurtardığı 2015'e hızlı bir geri dönüş yapalım. Savaşın kendisi, Sengal'e vardıktan sonra gerillaların kederi veÊzidî kadınların kurtuluştan sonraki neşesi efsanelerin ürünüdür. Ancak YPG, IŞİD'i Şengal'den kovarak Irak'ta, IŞİD'in Suriye'deki kalelerine önemli ikmal yolları olarak hizmet veren otoyolların kontrolünü yeniden ele geçirdi. Ve bu kontrolle, Türkiye'nin kutsal müttefiki KDP'ninkontrolündeki ticari otoyollardan uyguladığı Rojava'ya uygulanan Türk ticari ambargosunu delme olanağını da kazandı. Başka bir deyişle, bir noktada YPG-PKK tandemi Êzidîleri, IŞİD'denve Rojava ekonomisini ise Türk boyunduruğundan kurtardı. Bu dahice strateji, devrimci bir Kürt reel politiğinin teoreminde eşit derecede ahlâki ve stratejik bir plan sağlar.

Bu Gramsciyen oyunda tehlike, bir başkasının oyun oynamaya çok yatkın hale gelebilir olmasıdır. DSG'nin 2015'teki oluşumu, Arap, Ermeni ve Süryani güçlerinin, Kürt ağırlıklı YPG'nin yanı sıra sistematik bir şekilde dahil edilmesiyle karakterize edildi. Haziran 2019'da, Rojava'da ikinci bir devrim olarak görünen bu bölgede, savunmayı almak için Suriye'nin kuzeydoğusunda yerel DSG askeri konseyleri kuruldu. Diğer tüm PKK-YPG taktikleri gibi DSG’nin gerçek etik çoğulculuğunun arkasında da zekice ve uzun vadeli bir siyasi hamle vardı.  Aylar sonra, Suriye ordusu ve Rus askeri Türkiye-Rusya ateşkesinin ardından Rojava'da konuşlandırıldıktan sonra, Putin ve Esad'ın bu bölgelerde DSG'nin varlığının sürmesi konusunda alışılmadık bir sabır gösterdiklerine dair bir karar ortaya çıktı. DSG'nin askeri konseyleri yüzünden ihtiyatlı davrandılar. Rejim güçlerinin DSG-Esad anlaşmasının şartları altında, Suriye'nin kuzeydoğusunda genişlemesi, DSG'nin askeri konseylerini gerçekten tehdit edemeyecek kadar ince bir şekilde gerildi, çünkü Danimarka büyüklüğündeki bir bölgede bağımsız yerel birimlerde dağıtılan yaklaşık 100,000 kadın ve erkek vardı. DSG, başta terk edilmiş Kürt bölgelerinde olmak üzere, Esad'ın devrimin siyasetçilerine ve sivillerine karşı düşmanlığını savuşturmak için güçlerin bu dengesizliğinden yararlandı. 

Bu durum, ABD’nin veya Türkiye'nin avantaj elde etmesine engel olmadı. ABD'nin "ters rota" stratejisi, YPG'yi, DSG'nin başında kalmakla, yerelleştirilmiş Arap askeri konseylerinin yerini parça parça olarak değiştirmeye zorladı.

Deyre Zor gibi eski IŞİD kalelerinde Sünni aşiretlerin oluşturduğu bu konseyler, Amerikan himayesini Esad'ın dönüşüne tercih ediyor. Nitekim Arap güçleri tüm DSG güçlerinin yüzde 60'ını meydana getiriyor ve hepsi YPG'nin kutsal sol inançlarını paylaşmıyor. Nihayetinde YPG, Rojava'daki devrimi savunmak yerine, DSG'nin Suriye'nin doğusunda bir kurum olarak hayatta kalmasını seçmek zorunda kaldı.

Bu, Suriye ve Rojava devrimlerinin başlangıcından on yıl önce, Öcalan'ın demokratik konfederalizmi ve demokratik özerkliğinini lkeleri nezdinde kentsel ve kırsal Suriyeli Kürtleri eğitmek için yeraltı çalışmalarını yürüten YPG/YPJ ile aynıdır. Tarihin ve ABD'nin dış politikasının kurnazlığı böyle olmuştur.

 

Apo, Sam Amca’ya Karşı

Öcalan'ın demokratik konfederalizm ve demokratik özerklik ideolojik çerçeveleri, iç savaş ortamında savaşı içleştirmenin araçlarını önemsemişti. Bu melez çerçeve arkasındaki fikir ustaca bir Gramsciyen oyunu oynamak oldu.

Bu çerçeve, Öcalan'ın Türk sömürgeciliğine ve militarizmine karşı 40 yılı aşkın süredir yaptığı hatalar üzerine yaptığı düşüncelerin bir ürünüydü. PKK lideri olarak Öcalan'ın, Rojava'daki deneyden önceki yıllardaki siyaseti, Ortadoğu'da Kürt kimliğinin tanınmasını yeniden canlandırmak ve Türkiye'nin Kürt bölgelerini sömürgeden çıkararak bir Kürt ulus-devleti kurmayı amaçlıyordu. Ancak Öcalan, sömürge sonrası bir bölgede bir post-kolonyal hareket olarak, Kürt direniş hareketinin, Suriye ve Irak gibi yakın zamanda sömürge sonrası devletlere karşı uluslararası tanınma için bir savaş veremeyeceğini fark etti.

İlk etapta, Kürdistan dört parçaya bölündüğünden, Kürdistan'ın sömürgeleşmiş bir kesimindeki bir direniş hareketi, dört devlet düşmanına karşı bölgesel savaş olarak kabul edildi. Bu savaşların ve düşmanların büyüklüğü ve sayısı genellikle Kürt direniş hareketlerinin stratejik kapasitelerini aşıyordu. Kürt direniş hareketleri Kürdistan dışında müttefik bulamadığı için bu stratejik açık daha da derinleşti. Kürtlerin düşmanı devletler, toprak egemenliklerinin bir kanıtı olarak bölgedeki gerçek anti-emperyalist duyguları harekete geçirmek için kullandıkları sömürge sonrası söylemin kendi topraklarında üretimi üzerinde tekelleştirildi. Bu, uluslararası ve postkolonyal solu kendine çeken ve kendi içinde bir amaç olarak postkolonyal devlet egemenliğinin politik olarak tanınmasını sağlayan bir söylemdir. Bununla birlikte, bu tanıma çoğu zaman, bu sömürge sonrası devletler içindeki gerçek azınlık hareketlerinin, ulusal ve sömürge sonrası bağımsızlığı istikrarsızlaştırmak için "emperyalist" araçlar olarak yanlış tanınması pahasına gelir.

Bu çarpık zemine karşı, Orta Doğu siyasetinde toprağa anlam atamanın köklü bir değişimi stratejik gereklilikti. Öcalan'ın son teorileri, iktidar ve meşruiyetin, uluslararası devlet sistemi tarafından tanınmak değil, devlete ve onun bölgesel mantığına uzak ve ortak bir yaşamla geldiği şeklinde, iktidarın eşitlikçi bir şekilde yeniden dağıtılması arzusuyla, vatansız hareketlerin önemini yeniden vurguluyor.

Rojava'nın, Öcalan'ın teorilerini uygulaması, Suriye İç Savaşı’nda pratik avantajlara dönüştü. Demokratik özerklik çerçevesinde harekete geçen Suriyeli Kürtler, ideolojik ve stratejik olarak Suriye Arap Cumhuriyeti'nden Kürtler olarakbağımsızlık istemekle yükümlü değillerdi ve iç savaş boyunca kendilerini Beşar Esad'ın kasaplıklarından kurtarıyorlardı. 

Suriyeli Kürtlerin iktidarı paylaşmaya yönelik demokratik konfederalist yaklaşımı, onları bölgedeki diğer azınlıklar için cazip kıldı ve güç paylaşımı bu azınlıkları İran, Irak ve Türkiye'deki diğer mezhepçi aktörlerin tekliflerine karşı aşıladı. Mezhep savaşının çelişkilerinden kaçınılamasa da, Rojava bu çelişkileri mezhepçiliğe karşı kullandı.

Ancak Öcalan'ın paradigması, Suriye ve Ortadoğu'da yaşamın ve siyasetin on yıllar boyunca kademeli olarak değişmesi için tasarlanmıştır ve Amerikalılar bu sınırlamanın farkındaydılar. DSG'nin güneye doğru agresif genişlemesine yönelik ısrarları, çevre ülke aktörlerini ABD-DSG İttifakı’nın tehdit ettiği ortak çıkarlar etrafında toplanmaya zorladı ve bölgesel olarak artan düşmanlık, Rojava'nın korunması için ABD'ye olan güveni arttırdı. Mazlum Kobanî'nin 2017'de iddiası belirttiği gibi, "Türkiye ile ilişkilerimizin kopmasının temel nedeni... ABD ile aramızda gelişen stratejik ilişkidir. Bu da Türkiye'nin fobilerini, korkularını daha da şiddetlendiriyor".

ABD'nin, Rojava'daki artan rolü, çevre ulus-devletlerin sol bloklarının düşmanlığını da arttırdı ve Rojava'daki devrimin "Kürt liderliğindeki", "Amerikan destekli", "Ortadoğu'yu bölme projesi" olarak anlaşılması ihtimalini güçlendirdiği gibi, devrimin bölgesel cazibesini ve etkisini engelledi.

DSG'nin askeri öncü olarak kendi sınıf dinamiği, güven ve izolasyon arasındaki bu kısır dinamiği kolaylaştırdı. Muhafazakarların ve aşiretlerin, Orta Fırat Nehri Vadisi’ne, güneye doğru hızlı genişlemenin ardından Suriye'nin kuzeydoğusundaki DSG bir meşruiyet krizi yaşadı. DSG'nin çoğunluğunu oluşturan Arap milisler çoğunlukla aşiretlere mensuptu ve DSG'ye bağlılıkları, Rojava'daki Amerikan varlığının devamı ile mümkün kılınan taktik ittifaklar etrafında şekillendi.

Bu arada, Rojava'da YPG ve siyasi kanadı Demokratik Birlik Partisi (PYD) hiçbir zaman siyasi hegemonyadan hoşlanmadı. Artan popülaritesine ve hegemonyasına rağmen, birçok Suriyeli Kürt muhafazakar kalmakta ısrar etti ve ENKS'ye güvendi. Süryani ve Ermeni cemaatlerinin önemli üyelerine gelince, bunlar Rojava bölgesinin geleneksel burjuvazisini oluştururlar ve çıkarları, kendi sınıf çıkarlarının korunmasına bağlıdır. IŞİD ve Türkiye'nin artan tehditlerini yönetmek, DSG'nin bu yeni ortamda hegemonya kurmasına izin verdi.

Bu savaşların bölgesel mantığı ve bölgeselliğin Rojava siyasetine empoze ettiği lojistik gereklilikler, demokratik konfederalizmin ve demokratik özerkliğin devletin merkezileştirme eğilimlerine karşı koyma kapasitesini baltaladı. Devrimin askeri komutanlığında merkezileştirilmesi, ABD'nin bölgedeki önceliklerini kolaylaştırdı ve Rojava’nın çağdaşlaşma mücadelesini sekteye uğrattı. Kültürel olarak, Ortadoğu'da savaşı sona erdirme görevini erkek değiştirerek sona erdirme görevini kendine belirleyen radikal bir devrim hayali, ABD önderliğindeki stratejinindikteleri yoluyla IŞİD'i düşman ve diyalektik olarak gören bir güvenlik aracına indirgendi.

IŞİD'e, Türk Ordusu’na ve onun vekillerine karşı savaşların travmalarının ve fedakarlıklarının, Rojava’nın popüler hayalinde, gelecekte bu tür felaketleri önlemek için kolektif bir hamleye dönüşmesi anlaşılabilir. IŞİD, savaş için bir hayalet veya mazeret değil, tüm Ortadoğu halkının ve kadınların gerçek bir düşmanıdır. Ancak bu aynı zamanda DSG'nin bölgeyi gerekli olan her şekilde koruma görevini ve ABD koalisyonlarının "terörü yenme" söylemini güçlendiren bir endişedir. Sahne arkasından, Rojava’nın, Suriye’deki egemenlik savaşını destekliyor gibi görünmelerine rağmen, Amerikalılar aslında yıpratıcı bir manevra savaşı yürütüyorlardı.


Rojava'dan Sonra Rojava

ABD destekli özerkliğin alternatifi olan Esad yönetimine dönmek, Suriye Kürtleri açısından, tohumları önceden atılmış apartheid’ın doruğa ulaşmasıyla sonuçlanacaktır. Rojava’nın rüya senaryosu, PKK ile Türkiye arasında Öcalan’ın arabuluculuk yaptığı ve sınırın ötesindeki Türk baskısını hafifletmek için yapılan bir barış anlaşmasıydı. Kabus senaryosu ise Rojava'da bir Türk işgaliydi. Bu senaryolar arasında, ikincisi korkunç olduğu kadar imkansızdı. Bunu bilen ABD, Türkiye, Rusya, Esad ve İran'ın hepsi aynı acımasız yaklaşıma katıldı: Rojava'nın sivil ve askeri liderlerini, Rojava'yı savunmak için askeri gücü önceliklendirmeye ve merkezileştirmeye zorlayan bir durumda bırakmak. 

Bu emperyalist strateji, Rojava'daki Bookchin felsefesinden etkilenen yaşam ile DSG'nin ve Rojava'nın dış politikası olarak adlandırılabilecek olan Marksist-gerçekçi yaklaşımı arasındaki ayrımı şiddetlendirdi. Rojava'da tabandaki devrimci çalışma engellenmeden devam ediyor, ancak DSG'nin karar alma süreçlerinden giderek daha fazla dışlanıyordu.

Tabandan gelenlerin karar alma süreçlerinden kopması, gerçekte Amerikalılar DSG'yi barış sürecine girmekten caydırırken, Esad'dan anayasal tavizler almak için Amerikalılarla birlikte çalışmanın gerekli olduğuna dair popüler bir algıya yol açtı. İran, Türkiye ve Rusya'nın yanı sıra Amerikalılar da Rojava'yı, Suriye'nin anayasasıyla ilgili BM destekli görüşmelerin dışında bıraktı.

Esad'ın İdlib vilayetinde muhaliflerin elindeki köyleri fethetmedeki zorlukları, 100,000 kişilik DSG'nin askeri gücünü test etmekten kaçınabileceğinin açık bir işaretiydi. DSG, Türk saldırısından çok önce rejimle güçlü bir pozisyondan müzakere etmiş olsaydı, Rojava'daki siyasi yönetimi korumak için özerk bir yerel milis gücü elinde tutma olasılığı güçlü bir olasılık olurdu.

Kritik olarak, Esad'la DSG arasındaki çıkmazın mevcut dinamikleri geri döndürülemez durmuyor. Ortadoğu’nun en büyük aşiretleri Esad ile uzlaşma çağrılarına devam ederse, DSG’nin Orta Fırat Nehri Vadisi’ndeki hegemonyasında çatlaklar ortaya çıkabilir. Ayrıca Ruslar DSG'nin, ABD ile ittifakına daha az toleranslı hale gelirlerse, Türkiye ile gelecekte yapılacak bir anlaşmada Kobanî'yi kaldıraç olarak kullanarak ve sınır bölgelerinde YPG ve DSG’yle uyumlu yerel konseyleri değiştirerek, DSG'yi zayıflatmayı seçebilirler.

DSG’nin siyasi kanadı Demokratik Suriye Meclisi’nin (DSM) bulunduğu Ayn Issa şehrini tam olarak kontrol etmeyi başarırlarsa, Ruslar da aynı derecede yorgun bir DSG’yi bölünmeye teşvik etmeye çalışabilir. Her halükarda, uluslararası solun sadakati, bir sonraki aşamayı örgütlemek için devrimin kalıntılarını savunmada geride kalanlarla olmalıdır; DSM’den Fawza Yusuf’un ifadesiyle yapılmak istenen, "tüm Suriye halkları için demokratik bir sistem oluşturmak ve bu modeli tüm Suriye'ye yaymak". Suriye'nin kenara itilmiş Sünni muhalefetiyle bağ kurmak, Rojava'daki devrimciler için en zorlu ve stratejik ama ödüllendirici görev olmaya devam ediyor.

Türkiye, DSG'yi, ABD'ye daha fazla güvenmeye zorlayarak, böylelikle rejim arasında bir anlayışın gelişmesini önlemeye çalıştığı gibi, ABD-DSG ortaklığı devam ettiği sürece Suriye'nin kuzeyinde kalışını garanti altına aldığı gibi, kontrolü altındaki bölgeyi uzatmaya çalışacaktır. Ancak ABD birlikleri, Rusya ve Esad'ı kontrol altında tutmak için - petrol güvencesi olsun ya da olmasın - yakın gelecekte Suriye'nin doğusunda, Irak’la olan sınırdaki Deyre Zor ve El Tanf üslerinde kalırken, Amerikalılar Kuzey Suriye'de ve diğer ülkelerde savaş taraftarı olarak kalacaktır. İran İslam Cumhuriyeti meydan okuduğu sürece, İran ve ABD önderliğindeki neo-liberal dünya düzeni arasında daha fazla izolasyon ve yaptırımların tam aksine, ufukta bir uzlaşmanın olması ihtimal dahilinde gibi görünüyor. 

İran protestolarının son turunu ateşleyen akaryakıt sübvansiyonlarının kaldırılması, muhtemelen İran'da ülkenin devlet ekonomisini kuralsız "serbest piyasa" için hazırlayan daha büyük bir kemer sıkma politikası programının bir parçası. DSG’nin, Amerikan himayesine bir alternatif bulma ve Rojava’daki özyönetimi ve sivil toplumu Esad’ın dönüşüne hazırlaması için ortaya çıkan fırsat, İran’da yaşanabilecek böyle bir geçiş aşamasında gerçekleşebilir gibi duruyor.  Suriye'deki durum, bu noktanın ötesinde bir spekülasyonla tahmin edilemez. 

İran’ın neoliberal meşruiyete yaklaşmakta olan geçişi - bir haydut devletler çağının sonunu işaret ediyor - ve uluslararası devlet sisteminin Kürt direniş hareketinin farklı tezahürlerine olan tıkanıklığının arttırılması, DSM / DSG ikilemi için bir uyandırma çağrısı ve gerçeklik kontrolü işlevi görmelidir. Suriye'deki yeni iklimi yönlendirmek için kültürel ve stratejik olarak gelişmeleri gerekir; Rojava'da başka bir devrimin zamanı gelmiş gibi duruyor. Örneğin, daha önce Türk işgaline karşı medya savaşını kazanan Rojava’yla, uluslararası dayanışma beyanlarındaki düşüş, Rojava'nın Öcalan'ın siyasetinden ilham alan alternatif söylem ve Üçüncü Yol siyasetini koruduğu sürece küresel dayanışmaya ilham verdiğini bir kez daha kanıtlıyor. Dayanışmadaki düşüş, kısmen DSG / DSM’nin kapitalist metropollerde yerleşik siyasetçilerin neo-liberal söylemini papağan gibi tekrarlamasından kaynaklanıyordu. DSG / DSM'nin bu tür politikacıları diyaloğa dahil etmekten başka seçeneği yoksa, Rojava liderleri devrimci polemikçiler perspektifinden yanıt vermelidir.

Uluslararası dayanışma beyanlarındak düşüş, aynı zamanda DSG / DSM'nin karar alma sürecinin şeffaflığıyla da ilgiliydi, sadece Rojava'daki tabandan değil, aynı zamanda çok az şey yapan devrimci bir öncü için desteklerini yeniden gözden geçirebilecek dış müttefiklere karşı da gerçek amaçlarını ve niyetlerini iletme çabası.

Bu açığı gidermek için, Rojava'da stratejik ve taktiksel karar verme arasındaki yukarıdan aşağıya hiyerarşi tersine çevrilmelidir: taban kökleri uzun vadeli kararlar vermeli ve stratejiyle ilgili toplu kararlarla ilgili zamansal taktikler konusunda liderler belirlemelidir. Buradaki fikir, yeni nesil taban devrimcilerini strateji sanatı, bilimi konusunda eğitmek ve bu kapsamda herkesle etkili uluslararası dayanışma alanını, olanaklarını açmak ve demokratikleştirmektir. Bunlar, Türkiye tarafından işgal edilen ve İran, Rusya, Esad ve Amerika Birleşik Devletleri kadar kötülükler tarafından kontrol edilen bir bölgede gerçekleştirilmesi kolay görevler değil. Ancak Rojava projesinin en övgüye değer yönü, her zaman siyasi olarak mümkün olanın sınırlarını zorlamaya yönelik ütopik iradeydi. 

Rojava ve daha geniş Kürdistan'daki sol direniş hareketinin bu kritik kavşakta, yaşamını sürdürebilmesine yönelik fikirlerimi sonlandırıyorum, ki bu mantra (konstanstrasyonu sürdürebilmek için tekrarlanan sözler) devam ederken direnmeyi asla bırakmayacaklardır. Ama aynı zamanda Kürt direniş hareketinin dirençli duruşundan vazgeçmeme ve Ortadoğu kargaşasına kendi irade ve gereksinimlerini dayatma zamanının geldiğine inanıyorum.

Böyle pro-aktif bir yaklaşım, hayatta kalma veya teröre karşı savaş adına, saldırgan bir mevzi savaşı gerektirmez. Kapitalist ve emperyalist karşı-devrime karşı sürdürülebilir, etkili ve demokratik öz savunma için bu kapasiteleri kuramlaştırarak ve yeniden geliştirerek Öcalan’ın ikili iktidarlı demokratik konfederalizm ve demokratik özerklik çerçevesinin çığır açan kapasitesine geri dönmeyi gerektirir.

Bunun ilhamını, Öcalan ve PKK’nin organize ettiği örgütlenme, savaş ve ahlâk oyunlarında ve Rojava’nın acı tatlı mirasından alınan derslerde, Kürt ve solcu bir reel politik için karşı karşı-devrimci planlarda buluyoruz.

 

Bu makale "Rojava after Rojava" adıyla roarmag.org'ta yayınlanmıştır, Dîlan Stêrk tarafından çevirilmiştir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Erkek nedir? - Atakan Mahir

Rojava'da Devrim ve Demokratik Komünal Ekonomi - Ferîk Özgür

Devrim ve Kooperatifler: Rojava Ekonomi Komitesi'yle geçirdiğim zaman üzerine düşünceler (I) - Rojava Enternasyonalist Komünü