Devlet-PKK çatışmasında Türk paramiliterleri - Ayhan Işık

  Ayhan Işık [i] Özet Bu makale, Türk devletinin paramiliter örgütlerinin zaman içindeki dönüşümüne ve bu örgütlerin muhaliflere, özellikle Kürtlere, karşı “kullanışlı” bir araç olarak nasıl kullanıldığına odaklanmaktadır. Paramiliter gruplar, yaklaşık kırk yıldır devam eden Türk devleti ve PKK arasındaki çatışmaların ana aktörlerinden biridir. Bu gruplar, 1980’den beri, özellikle savaşın yoğun olduğu zamanlarda bazen yardımcı kuvvet olarak, bazen de ölüm timlerine dönüşerek, PKK’yi desteklediği düşünülen Kürt sivillere karşı faili meçhul cinayetler, zorla kaybetmeler ve yargısız infazlarda resmi ordu güçlerinin yanında  kullanılmışlardır. Yazıda, Türk devlet elitlerinin bu aparatı yalnızca iç siyasette değil, Orta Doğu’da ve Kafkasya’daki çatışmalarda kullandığını hatta devletin bu paramiliter geleneğini Batı Avrupa’ya kadar genişlettiğini tartışacağım. Paramiliter Örgütlerin Oluşumu Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden bu yana yüz yıldan fazla bir zamandır, farklı Kürt siyasal hareke

Dostumuz David Graeber'ın Birçok Yaşamını Hatırlamak



Mükemmel çalışması ve yorulmak bilmeyen örgütlenmesi ile hepimiz için bir kıvılcım olan dostumuz, meslektaşımız ve yoldaşımız David Graeber’e kolektif olarak atfettiğimiz bir övgüler dizisidir.

 

ROAR Collective

Nasrettin hocavari şakacı, haylaz bir ruh dansçısı, pragmatik bir anarşist, Kürtlerin dostu, akademinin süper dehası, kaosun ustası... David Graeber'i tasvir edebileceğimiz binlerce yol var, ve her biri bir sonraki kadar ona tanımlıyordu.

2 Eylül’de David’in Venedik’teki ani ölümü; aktivist topluluklar da ve daha genel olarak da uluslararası solda şok etkisi yarattı. Dünyanın dört bir yanında, sosyal medyada acılarını ifade eden binlerce kişi -ölümünü kabul edememe ve yas- David'in pek çoğumuz üzerinde yarattığı hem yazıları, ilmi ve aktivitizmi olarak hem de kişisel anlamda arkadaş, akıl hocası ve yoldaş olarak derin etkinin bir göstergesiydi.

Bu kolektif övgüler dizimizde, David'in aynı anda yönetmeyi başardığı “birçok hayatın” zengin dokusunu yansıtan çeşitli sesleri bir araya getirmeye çalıştık. Yıllar içinde biz de onun dostluğu ve desteği ile onurlandık. Şimdi kalbimizde acı, onun anısına bu ortak hürmetimizi sunuyoruz  -kıvılcımlandırdığı bu alevleri canlı tutmaya söz veriyoruz-.

 

GLADYATÖR

Dyan Nearny

3 Eylül Perşembe sabahı bir Zoom dersinde, gazetecilik öğrencilerime Twitter'da röportajlar talep ederek en iyi arkadaşlarımdan birinin harika bir kitabı olan Bullshit Jobs'u nasıl kaleme aldığını anlatıyordum. Ders bitiminden bir dakika sonra bana David'in beklenmedik bir şekilde dün gece hayatını kaybettiği söylendi. Hala bu kaybın hem kendim için hem de dünya için ne kadar da akıl ermez olduğu hissini verdiğini açıklamakta yetersiz kalıyorum. David'in etkisi hakkında çok şey yazılacaktır ki daimi ve içe işleyen, doğuştan yetenekli, üretken bir yazardı ve onun birçok beyni olduğu konusunda ikna olmuştum. Ama şahsen mütevazi ve ince, sonu gelmeyecek şekilde cömert, neşeli ve eğlenceliydi ve Nasreddin hocavari şakacıydı.

David'le ilk olarak 2001 yılında New York City'deki Dünya Ekonomik Forumu zirvesine karşı protestolar sırasında, BM konferanslarını ve küresel zirveleri yayınlayan bir gazetede  acemi bir gazeteciyken tanıştım. Sahip olduğumuz işçi sınıfı geçmişimizden dolayı, mesleki hayatlarımıza ne denli aykırı olduğumuz konusunda aramızda bir bağ oluşmuştu. Kızım Nikita küçükken, David'in büyüdüğü NYC apartmanında birlikte yaşıyorduk ve ona iki, üç ve dört yaşındayken otuz yaşındaymış gibi komik bir şekilde hitap ettiğini hatırlıyorum. David asla bir insanın ve en önemlisi de bir çocuğun hevesini kırmazdı. Bir gün bana dünyayı değiştireceğine dair söylemlerde bulundu Kızım Nikita için bana -Wittgenstein, yapım aşamasında- derdi. K zım bale kıyafetlerini, David ise gladyatör kıyafetlerini giyerdi ve öylece çalışma masasında otururlardı. Uçarı bir çizgisi vardı ve sıradan isyan eylemlerinden çocuksu bir zevk alırdı.

NYC ve Londra'ya yaptığım ziyaretler sırasında Harry Potter ve Buffy the Vampire Slayer'ı peş peşe izledik ve David, kahramanların ve arkadaşlarının gerçekte nasıl anarşiye yatkın gruplar olduklarına dair incelemeler yazdı ("Bütün otorite figürlerinin ne kadar beceriksiz olduğuna bakın!" diye işaret ederdi).

O ve birkaç kişi Occupy (İşgal) için örgütlenmeye başladığında, David bunu hiyerarşiler olmadan yapılmasında ve kararların oy birliği ile alınmasında ısrar etti. Birkaç hafta sürebileceğini düşündük ve Obama'nın o ay sonraki bir konuşmasında hareketi olumlu bir şekilde ele alacağını ya da David'in meşhur söylemi olan "% 99' uz" ifadesinin uluslararası bir miting çığlığı haline geleceğini asla tahmin edemezdik. O zamanlar iki yaşında olan çocuğumun Zuccotti Parkında elinde dev bir pankart tuttuğu  bir fotoğrafının yıllar sonra internette görünmeye devam edeceği de aklımızın ucundan geçmemişti.

Dün gece kızımla birlikte serinin karanlık filmlerinden olan Harry Potter ve Zümrüdanka Yoldaşlığını izliyorduk. –tam da bu kaotik zamanlara uygun bir filmdi-Filmin sonunda Harry arkadaşlarına “Bizde Voldemort'ta olmayan bir şey var.Savaşmaya değecek bir şey” Nikita’ya Harry'nin burada ne söylemek istediği hakkındaki düşüncelerini sordum. “Gerçek bir yaşam” dedi, “Voldemort’ta olmayan.” “Yaşamı gerçek kılan nedir?”  diye sordum. “ Aşk” dedi. David'in aynı fikirde olduğunu biliyordum.

 

AKTİVİST

Ayça Çabukcu

Aniden bizi Venedik'te  bırakıp gittiğinden beri neredeyse iki hafta oldu. Nereye gittin sevgili David? Belki ölüm hakkında da bir teorin vardı  -bilirsin her şey hakkında bir teorin vardı-.

İlk kez New York'ta tanıştık, İkiz Kuleler yakında yıkılacaktı. Yaptığımız broşürleri topladım: “Savaşa Hayır, Müslümanlar Düşman Değil” dedik. Umutsuzluk anlarında ve benzer mutluluk dönemlerinde doğal olarak parıldayan, hayatın birçok kesiminden yüzlerce kişiyle gece toplantıları düzenlediniz: “Hayattan daha büyük”.  -senin gibi insanlar hakkında söyledikleri bu değil mi?- Ama senin gibi kimse yoktu sevgili David. Bu yüzyıldan değildin; diğer dönemlerden elbiseleri ödünç almayı severdi. Geldiğin yer geçmiş miydi yoksa gelecek mi?

Tanıştığımızda Ben 21 yaşındaydım, sen 40 yaşındaydın. Sen, Yale'de antropologdun, bense  Marksist bir basında yayın asistanıydım. New York'ta Doğrudan Eylem Ağı'nın anarşistleri olarak tanıştık. Sen kurucuydun, ben, yeni gelen. Kısa bir süre sonra, her geceyi Charas Toplum Merkezinde, hangi savaş karşıtı eylemin yapılacağını tartışarak geçirdik. Union Meydanı'nda gösteriler düzenledik, yaklaşık 10.000 kişi bizimle Times Meydanı'na yürümüştü.

Bugün 11 Eylül 2001. Aşağı Manhattan'da bir gökdelene düşen bir uçak gördüğümde Brooklyn Köprüsü'ndeydim, işe gidiyordum. Yeraltına inerken insanlar metroda kuşkuyla konuşuyorlardı. Hükümet ve medya, çöküşün anarşistlerin işi olabileceğini düşünüyordu. Gerçi o zamanlar, hareketimiz güçlüydü. Size iletişime geçmiştim, belki ertesi gün Aşağı Doğu Yakası'nda bir toplantımız vardır diye. Müslüman erkekler ve kadınlar dövülüyordü ve sağa sola yuvarlanıyorlardı. Irkçılık karşıtı, savaş karşıtı broşürler hazırlıyorduk ve birçok mahalleye gruplar halinde dağıtıyorduk.

Beş yıl sonra, Afganistan ve Irak işgalinden sonra, sen ve ben West Village'daki Brecht Forumunda bir seminer veriyorduk. John Holloway tarafından yazılan bir kitabın ardından buna "İktidar Olmadan Dünyayı Değiştir" diyorduk. Yıllar sonra, “Direkt Eylem: Etnografya“yı yayınladın, burada her sayfada birçok aktiviste isimlerimizle teşekkür etmiştin. Bunu bir cömertlik olarak alıyorum. Sen, David, enternasyonalist, anarşist, antropolojiye iyi bir isim verdin.

DAHİ

Alpa Shah

David Graeber'ı sık sık bir dahi olarak düşünürdüm. Ama David'in bana öğrettiği birçok şeyden biri, aslında her birimizin içinde bir dahi olduğuydu. Bunu göremiyoruz çünkü içimizdeki görkemi kavrayacak kolektif yapılara sahip değiliz, çünkü çoğunu şiddetle dışlayan, bireysel kahramanlık edinimini azınlık için saklayan, finans kapital tarafından yönlendirilen bir dünyada yaşıyoruz. David için antropoloji, öteki, olası, daha güzel dünyaları diriltmenin; kendi özel dünyamızın dışındaki toplumları hayal etmenin; daha büyük çıkarımları çözmenin ve ardından bu fikirleri anti-kapitalist bir politika için dünyaya geri getirmenin bir aracı olduğundan önemliydi. Bu ilkeler, yabancı krallar fikrinden borcun tarihine kadar, "Boktan İşler (Bullshit Jobs)" eleştirisinden bürokrasinin şiddetini açıklamasına, neredeyse tüm entelektüel ve politik katkılarına rehberlik etti. David'in yaptığı her şey  - yazısından aktivizmine ve hatta nasıl giyindiğine kadar - bir “günlük komünizm” kurmaktı. 2013'te, ikimiz de Goldsmiths'ten Londra Ekonomi Okulu'na bir ev yapmak için taşındığımızda, David'e bol kot pantolonunu ve rahat kırmızı süveterini bıraktığı için biraz kızmıştım. Çünkü bir aristokrat gibi giyinmeye, hatta yeleğine bir cep saati bile edinmeye başlamıştı. Ta ki sadece eğlendiğini anlayana kadar! Zamanın, mekanın, yaratıcılığın, boş zamanın ve aristokratların sahip olduğu diğer tüm kaynakların zenginliklerini geri alıyordu. Onları herkes için geri alıyordu. Eşitsizliğin ve keskin adaletsizliğin yükseldiği bu dünyada, David Graeber'in mizahına, bilgeliğine ve vizyonuna her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. David'i çok özleyeceğiz ama o, bize ve gelecek nesillere ilham vermeye devam eden sözlerini bize armağan etti, hepimizdeki potansiyel dehayı serbest bıraktı.

 

İŞGALCİ

Marisa Holmes

13 Ağustos 2011'de Tompkins Square Parkı’nda Hare Krishna ağacının altına oturdum ve Occupy Wall Street için New York City genel kurulu sürecini hızlandırmak için hazırlandım. Ben pankart ve kaba bir gündem taslağı düzenlerken, David biraz dağılmış saçları ve parıldayan gözleriyle benimle buluşmak için fırladı. Demokratik bir hareket yaratma konusunda strateji oluşturmayı istedi. New York’taki ve dünyadaki tüm meclislerin yıkılışını hayal etti ve "sürecin kendisi bir eylemdir" söylemini ortaya attı.

2011 yazı boyunca, işgali planlamak için buluştuk. Değiştirilmiş bir fikir birliği süreci kullanmaya karar verdik. Toplantılar uzun ve hararetli tartışmalarla sürerken, katılan herkesin bir sesi vardı. Graber daha sonra The Democracy Project’te şöyle yazacaktı: “Oybirliğiyle çalışırken, bir grup oy vermez, herkesin kabul edebileceği bir uzlaşma veya daha da iyisi yaratıcı bir sentez yaratmaya çalışır.”

Her toplantıda, diğerleri arasında taktik, hukuk, medya ve sosyal yardım konularını kapsayan gruplara ayrılırdık. David ve ben “Eğitim grubuna” başladık ve beceri gelişimini ve rollerin nöbetleşe dağılımını desteklemek için diğer tecrübeli “işgal müdavimlerinin” yardımını aldık. David kendi anarşist ilkelerine sağdık kalarak, kolektife öncelik vererek diğerlerinin sesini dinler ve cesaretlendirirdi. Sık sık ona atfedilen “Biz %99’uz” ifadesinin bile komiteden kazanıldığını öne sürerdi.

17 Eylül, işgalin ilk gününde David ve ben Zucotti Parkı’nda azmettiriciler çemberinde bir araya geldik. Öğleden sonra kalabalık kolaylıkla 2,000 kişiye yükseldi. İlk olarak küçük grupları krizi tartışmaya ve yeni bir dünya tahayyül etmeye teşvik ettik. Daha sonra işgal edip etmemeyi tartışmak için herkesi genel bir toplantıda bir araya getirdik. İnsanlar işlerini kaybetme, evlerinden çıkarılma ve artan borçlara maruz bırakılma hikayelerini paylaştılar. Ayrıca Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Avrupa'daki ayaklanmalarla dayanışma içinde olmak için güçlü bir istek vardı. Grup çok kuvvetli bir biçimde kalmaya karar verdi ve Wall Street İşgali doğdu. Ekim ortasına kadar, her biri kendi genel kurullarına ve çalışma gruplarına sahip, doğrudan demokrasiyi uygulayan 1000'den fazla cenah vardı. David için İşgal, hızla yayılan bir demokratik bulaşma biçimiydi: “Tüm proje, özgürlüğün bulaşıcı olduğu inancına dayanıyordu. Hepimiz, ortalama bir Amerikalıyı, retorik yoluyla gerçekten demokratik bir toplumun mümkün olduğuna ikna etmenin pratikte imkansız olduğunu biliyorduk. Ama onlara göstermek mümkündü. "

Occupy Wall Street sadece siyasi söylemi değiştirmedi; siyaseti kavrayış şeklimizi bile değiştirdi. Bunun için kısmen David Graeber'e teşekkür etmemiz gerekiyor.  

 

ANARŞİST     

Mark Bray

David Graeber 2002'de şöyle yazdı: “Entelektüeller ve aktivistler ile devrim teorisyenleri ve uygulayıcıları arasında bu denli büyük bir uçurumun olduğu başka bir zaman düşünmek zor". Elbette David bir istisnaydı: Sadece yerelde ve sokakta olanları gerçekten önemseyen radikal bir entelektüel olarak değil, aynı zamanda bizi başka bir dünyaya bir adım daha yaklaştırmak için spot ışıklarından bazı nankör işleri yapmaya zaman ayıran biri olarak. David bu sözleri yazdığında ben birinci sınıfa giden bir üniversite öğrencisiydim. Kapitalizmden nefret ettiğimi ve ilk kara bloğumda çoktan yürüdüğümü biliyordum, ancak henüz anarşizmle aktif olarak özdeşleşmekte rahat hissettiğimden emin değildim. Henüz bilmiyor olsam da, Graeber'in zekice  icat ettiği "küçük anarşistlerden" birçok genç  anti-otoriter, anti-kapitalistten biriydim. Doğrudan eylem politikası dünyasına etnografik bakış açısını getiren David anarşizmi; yaptığımız, bir şekilde birbirimizle birlikte olduğumuz; bir şekilde devletin yanında olmadığımız bir şey olarak yorumladı. Graeber için anarşizm, kolektif ihtiyaçlarımızı ve arzularımızı karşılamak için hepimizin kucaklamakta özgür olduğumuz yaşayan, nefes alan bir varoluş biçimiydi. David'le ilk olarak 2006'da New York'ta bir konuşmadan sonra tanıştım. Arkadaşım ve ben Wobbly gömlekleri giyiyorduk, bize doğru geldi ve sırıtarak, "IWW'de olduğunuzu sanıyorum?" dedi. Hepimiz bir ısırık aldık ve her şeyden çok anarşist düşünce dünyasındaki bu entelektüel devin dostane şapşallığı beni etkiledi. Sonraki bir veya iki yıl boyunca David'i sık sık New York'taki Wobbly grev hattında gıda endüstrisi depo işçilerini organize eden bir kampanyayı desteklerken için gördüm. Kendim de yayın özlemleri olan genç bir aktivist olarak, o, meşgul burs ve adanmış aktivizm için ilham verici bir modeldi. Hepimizin bildiği gibi, David birkaç yıl sonra Occupy Wall Street'in organizasyonunda çok önemli bir rol oynadı. 17 Eylül 2011'de orada olsam da, Tahrir Meydanı'nın veya Puerta del Sol'un ruhunu aşağı Manhattan'a taşıma çabası konusunda şüpheliydim. Geçmişe dönüldüğünde, elbette o, Occupy konusunda haklıydı ve ben (ve hemen hemen herkes) yanılıyordum. Benim için bu, onun inanılmaz hayatından aldığım belki de en büyük dersi işaret ediyor. Bu noktada, David birçok  başarısızlikla sonuçlanmış aktivist deneyimine şahitlik etmiş ve sayısız tarihsel radikal yenilgi örneği okumuştu. Bıkkın bir entelektüel olarak züppelik yapabilir ve bir hareket inşa etmenin dağınık işinden geri çekilebilirdi. Ancak bunun yerine, patronlar olmadan birlikte çalışan kararlı bir grup insanın dünyayı veya en azından çevrelerindeki dünyayı değiştirebileceğine dair umut kıvılcımını asla kaybetmedi.

 

BORÇ DİRENİŞÇİSİ* (The dept Resistor)

Hannah Appel

David ile ilk olarak 2011 zamanlarında tanışmıştım. Antropoloji alanındaki doktoramı yeni bitirmiş ve doktora sonrası için ülke çapında New York şehrine taşınmıştım. New york şehrinde bulunan bazı Chicago Üniversitesi antropoloji doktoraları arada bir içki içmek için bir araya gelirlerdi ve ben geldikten birkaç hafta sonra cömertçe beni de onlara katılmaya davet ettiler.

Şehir merkezinin karanlık bir barında oturduğumuzu hatırlıyorum - ben, Yarimar Bonilla, Biella Coleman, Michael Ralph ve David. Birkaç içki içmiştik, David bize son birkaç gününü Wall Street'te geçirdiğini, Adbusters'ın burayı işgal etmek için çağrı yaptığını ve o ile bir avuç diğerlerinin orada günlük olarak buluşmaya başladığını söyledi. Bundan ne anlam çıkarmak gerektiği konusunda emin değildi, konuştu, ama ilgi çekiciydi. Ondan sonra, bir hafta dolmadan, New York polisi (NYPD) Brooklyn Köprüsünde yüzlerce protestocuyu polis kordonu ile çevirince işgal haberlere sıçradı.

Özgürlük meydanına doğru indim, bir sonraki gün Neé Zuccotti parkına ve (çok cömert ve destekleyici) postdoc’ıma* (doktora sonrası) asla geri dönmedim. David o zamanlar zaten Londra'da yaşıyordu ama arada bir giderdi ve çok etkiliydi - kostümler giymiş, çalışma grubu toplantılarında özenli notlar alıyor, genel kurulda önerilerde bulunuyordu-.

Yaklaşık bir yıl sonra “Radical history review” yazısı için onunla röportaj yapmam gereken bir San Francisco lokantasında buluştuk. Bir kahve söyledi. Çok acıkmıştım ve ( David’e haber vermemiştim ) 5 aylık hamileydim. Satışta olan en büyük kahvaltıyı söyledim. David borcu ödemeye gitti - aslında ödeyeceğinin %100'ü benim yediklerimdi - ve itiraz ettiğimde dedi ki “İroniyi seviyorum. Borç üzerine bir kitap yazdım ama şuan arkadaşlarıma harcayabileceğim bir gelire sahibim“.

David'e entelektüel ve politik olarak mümkün olduğunu bildiğim şeyi değiştirmesi için en iyi borcu -ödenemez- borçluyum.

 

HEVAL

Hawzhin Azeez

Dünyanın olağanüstü bir zihni ve filozofu kaybettiği; biz Kürtlerin ise, savaştan zarar görmüş ve dehşete düşmüş vatanımızın kutsal dağlarının bir  dostu, müttefiki ve düşünürünü kaybettik. David, bizim bir hiç olduğumuz bir dönemde Kürtlerin dostuydu. Kürtler IŞİD'e karşı savaşırken, aynı zamanda ekolojik, feminist ve özgürlükçü bir toplum inşa ederken, David  bizim yanımızdaydı. Binlerce özgürlük savaşçımız kasabayı IŞİD'den kurtarmak için hayatlarını feda ettikten sonra, Avrupa sokaklarında ve Kobane'nin tozlu, kurşunlu sokaklarında protesto ederken bizimle birlikteydi. Mücadeleyi destekleyen makaleler yazdı, seminerlerde konuştu, protestolara katıldı ve aktivistler ile düşünürler arasında sayısız toplantı gerçekleştirdi. Şimdi bile bizi hala yılmaz ruhuyla bir araya getiriyor. David insanlığı somutlaştırdı. Onun ölçülemez cömertliği, bir anarşist ve akademisyen olarak şaşırtıcı etiği, Occupy Wall Street ile olan mirası, Rojava'nın mücadeleleri de dahil olmak üzere dünyanın ezilenleriyle  sarsılmaz dayanışması , onu zamanımızın en büyük vizyonerlerinden biri haline getirdi.Ezilenler olarak, tereddütsüz destek ve dayanışma için böylesine önemli entelektüellere ihtiyacımız vardı. Hayatlarımıza ve mücadelelerimize  bulunduğu katkıları bilenlerimiz için kaybı, dayanılmaz bir yüktür. Şimdi ona karşı en büyük sevgi göstergesi, onun ufuk açıcı yazılarını okuyarak mirasını sürdürmek ve onu hayatta ve sürekli olarak -Kürtler, aktivistler, feministler, anarşistler,özgürlük ve umut aşıkları olarak çalışmalarımızda ve mücadelemizde yer vermektir. Biz Kürtler için David Graeber bir kayıp değil. Mirası, değerleri, fikirleri Rojava'nın zeytin bahçelerinde, komünlerinde ve kooperatiflerinde yaşıyor.Ve artık onun değerlerini korumaya çalışmak ve kapitalist ataerkilliği yok etme taahhüdümüzü - Biz Kürtlere karşı ölçüsüz sevgisi ve dostluğuyla orantılı olması gereken bir bağlılık.- yeniden teyit etmek bize düşüyor;

Hepimiz için hayal ettiği, o daha iyi dünyayı yaratma borcunu ona borçluyuz.

 

UFUK AÇICI

Dilar Dirik

Eylül 2014'te IŞİD'in Kobane kuşatmasının başlangıcında David Graeber, Rojava'daki devrimi ziyaret etmesi için  davet edildi.Tam olarak iki dakika sonra şöyle cevap vermişti:

"Bunu yapmayı gerçekten çok isterdim ama zaman konusunda emin değilim! 1 Ekim civarlarında veya belki daha önce derslere başlamam gerekiyor.

David ”

Tabii ki kaydoldu. İlk başlarda yeterince dahil olamadı ve gelecek yıllarda daha fazla ziyaret etmeye devam etti. Hem birey olarak hem de kolektif olarak tüm insanlar tarihin yaratıcısıdır. David,  dünyanın en tehlikeli yerlerinden birine gitmekten çekinmedi, çünkü hem akademik hem de politik olarak bu gerçeğe ikna olmuştu.

David, anarşizmin bir kimlik olmadığını, "yaptığınız bir şey" olduğunu savundu. David’in anarşizmi, belirsizdi, politik olarak yazınsaldı , insanları bu gezegende yaşayacağımız küçük zaman aralığında tam olarak yaşamaya ikna etti.- en imkansız görünen rüyalar bile savunmayı hak ediyordu.- Kürdistan'daki devrime sımsıkı sarıldı ve bunu evrensel bir sorunun ifadesi olarak gördü: “insanın özgürlüğe, ütopyaya doğru  iradesi”.

David, Kürt Özgürlük Hareketi’nin "demokratik modernitenin güçleri" olarak adlandırdığı şeyi somutlaştırdı. Ataerkil devletler, imparatorluk ve sömürü sistemine karşı, Dünya'daki yaşamı gündelik değerleri ve mücadeleleriyle koruyanlar sıradan insanlardır -gençler, kadınlar, işçiler, sanatçılar-.

David’in demokratik modernitenin inşasına katkısını, özellikle de kapitalizme ve ideolojisine yönelik derin eleştirilerinin ışığında, takdir etmemek imkansızdır. Örneğin, bir devlet mantığı olarak bürokrasi, ister "saçma işlerde", ister boğucu borçla ifade edilsin, kolektif ruhumuzu öldüren insanları ve ilişkileri ele almanın bir yoludur. Hayatı organize etmenin böylesine robotik, insanlık dışı bir yoluna karşı, adil, komik, yaratıcı ve anlamlı dünyalar inşa edemez miyiz?

Eğitimin giderek piyasalaştığı bir dönemde David, kolektif ütopyalarımızı günlük mücadelelerimize bağlayan bilgiler üreterek direndi. En kısa etkileşimlerde dahi hissedilebilen iktidar ve otoriterliğe karşı refleksi, karmaşık fikirleri erişilebilir bir şekilde iletmesini sağladı. Ufuk yaratan biriydi, şiddetin ortasında insanlar tarafından yaratılan güzelliğin savunucusuydu. Kürdistan'da şiddeti kader olarak görmeyi reddeden, ancak özgürlüğü kendi elleriyle inşa etmeye cesaret eden özgür bir kadın yoldaşıydı.


ZİYARETÇİ

Max Haiven

David Graeber'e ait silinmez bir resim var zihnimde. Rojava'daydık, Cezire'de, Kobani kuşatması hala devam ediyordu. Heyetimiz tanıklık etmeye ya da en azından bakmaya - daha sonra ise anlatmaya, haberin yayılmasına yardımcı olmaya gelmişti. Devrim havadaydı. Şimdinin zamanı gelmişti, sonunda, tahmin edilemez bir şekilde, gecenin karanlığında bir hırsız gibi dönmüştü.

Ev sahiplerimiz çok misafirperverdi. Bizi  doyurdular ve  çay ırmaklarının etrafında dolaştırarak heyecanımızı diri tuttular. Bizi duymamız gerektiğini düşündüklerini duymaya; görmemiz gerektiğini düşündüklerini görmeye götürdüler. Ve bir sabah bizi mezarlığa getirdiler. Gökyüzü uygun şekilde griydi. Sıra sıra yeni kazılmış mezarlar vardı. Hareketin sembolleri onları süsledi. Çatışmada çok fazla can feda edildi.

Yerel medya bizi orada yakaladı. Bakışlarına karşılık vermeye istekli görünüyorlardı. David röportaj yapılmasını kabul etti. Kameraman filme aldı, çevirmenler tercüme etti ve orada, mezarların önünde, heyecandan ışıldayan gözleri kameranın yanından sonsuzluğa bakarken durdu, kendine özgü sesi, anlaşılmaz, ara sıra sinirli bir kıkırdama ile kesildi. Dilinde ateş vardı, sözleri ilham verdi. O gün kendini canlı, çok canlı, belki de çok canlı hissediyordu.

Devrim yaşıyor. -David Graeber yakın bir zamanda öldü- ama o da yaşıyor.

 

Vizyoner

Max Haiven

Çağımız düşünürler arasında, fikirlerimi David Graber’dan daha fazla şekillendirmiş birini saymak benim için zor olurdu. Lisans yıllarımda Değer Teorisi: Antropolojik Bir Giriş kitabını şans eseri keşfetmenin üzerimde derinden bir etkisi oldu.

Daha sonradan kendisini biraz daha tanıma fırsatım oldu ve kitabım için gerçekten göz korkutucu bir kapak yazısı yazdı: “belki de bugünlerin teorik olarak en yaratıcı radikal düşünürü.” Onu sondan ikinci görüşümde kendisine dürüst olmak gerekirse bu övgüyü hak etmediğimi düşündüğümü söyledim. Kendine has sırıtmasıyla bana “eğer seni daha iyi hissettirecekse, o ‘bugünler’ çoktan bitmiş olabilir” dedi.

O görüşmemizde kalbi kırıktı, ancak yine de biz Finsbury Parkı’nın yakınlarında şapırdatarak noodle yerken büyük bir hevesle telefonundan Rojava’ya olan son gezisinin slayt gösterisini yapıyordu. “Asıl olay bu işte” dedi, “neslimizin İspanyol Devrimi.” Yüksek sesle neden bu kadar çok batılı solcunun Rojava’daki radikal, tabandan gelen demokratik deneye güvenmediklerine dair şaşkınlığını dile getiriyordu ve bu güvensizliğin çoğunlukla radikal siyasetin kendi yörüngelerinin dışındaki kişiler tarafından yaratıldığını tanımakta rahat hissetmeyen Avrupalı ve Kuzey Amerikalıların önyargılı kibirlerinden kaynaklandığı sonucuna vardı.  David’i son gördüğümde hararetli şekilde aşıktı. Paris’in en kötü sayılabilecek restoranlarından birinde hepimiz ortalığı biber gazı kokutuyorduk.  Açık olan tek yer orasıydı -geri kalanlar Sarı Yelekliler isyanlarından ötürü kepenkleri kapatmışlardı- ve herkes açlıktan ölmek üzereydi.  David yanlış yemeği ve abes bir kokteyli sipariş etti. O günün erken saatlerinde, bizim sanatçılardan ve araştırmacılardan oluşan ihtiyatlı ve geçici grubumuzdan sıkılmış ve macera aramak için kaosun içine dalmıştı.

O gece, her zamanki gibi hesap geldiğinde panikledi (topluluktaki muhtemelen en iyi maaşı alan olduğunu ve ayrıca insanları koordine etmede ve matematikte berbat olduğunu bilerek) mahcup bir şekilde avuç dolusu parayı (tipik olarak gelen hesaptan daha fazla) masaya koyarak kaçtı. Akademik süperstar ceketini – Wall Street’i İşgal Et (Occupy Wall Street)hareketindeki yerinde katılımı ve çok ses getiren muhteşem eseri Borç: İlk 5.000 Yıl aracılığıyla kazandığı bir unvan- rahatsızlıkla, ama ironik ve şaşkın bir sırıtışla üstünde taşıyordu.

Hayatına ve katkılarına göz attığımda beni derinden etkileyen şey, deneyimleri teorize etmek ve bu deneyimlere göre hareket etmek için entelektüeller yerine halka duyduğu devasa güven oldu. En baskıcı rejimlerde bile yüzeye çıkan radikal hayal gücünün, tabandan gelen yaratıcılığın, gerçekten proleter magmadan öğrendi ve keyif aldı. Ve o, volkanik patlama anları için yaşardı. Evet tabii ki de zeki, yetenekli, prensipli, cömert ve muzipti. Ötekiler ve idealler için risk alırdı. Ancak onda en değer verdiğim şey, şahsen ve nesir olarak durmak bilmeyen şen hali, merak ve şüpheyle canlanması ve pusulasını her ufukta gördüğü özgürleşmiş insan potansiyelinin sözüyle parıldayan yıldıza göre ayarlamasıydı.

Vefatında bulduğum tek teselli- onun derin ve iyimser antropoloji çalışmalarına dayanarak – hayaletlerin de bu dünyada yaptığımız diğer her şey kadar gerçek olduğuna ve hatta bazı hayaletlerin dostane bile olduklarına inanmasıydı. Onun mirası sadece bize bıraktığı parlak işler değil, aynı zamanda muzip bir sırıtışla: "ama bu dünya neden hayal edebileceğimiz herhangi bir şey gibi olamasın ki?" diye soran türden bir ruh olacaktır.

 

Pragmatist

James Schneider

David Graeber, kelimenin tam anlamıyla bu kadar radikal fikirlere ve multi-binyıllık tarih bakış açısına sahip birine göre pratik insanıydı. Bu özellik, dünyanın en iyi bilinen anarşistlerinden birini Jeremy Corbyn ve John McDonnell’ın Britanya devletinin başına geçme çabalarının coşkulu bir destekçisi yaptı. Neden bir anti-devletçinin, devletçi bir siyasi projeyi desteklemesi pratikti. David bana, kendisinin veya hareketindeki yoldaşlarının tutuklanması, dövülmesi veya yasadışı gözetlenmesi halinde Jeremy ve John’un bu konuda ses çıkartacağını bildiğini söyledi.

Ancak desteği, yalnızca müdaafadan fazlasıydı: Corbyn projesi David’in varlığına hayat veren demokratik, umursayan ve özgür toplum mücadelesine yönelik ciddi bir ilerleme olabilirdi. Corbyn’in ve ilerici hareketlerin stratejilerinin ortak amaç ve çıkarları vardı. David ve ben siyasetçilerin, toplumsal hareketlerin enerjilerini çalmak ve onları ehlileştirmek için tercih ettikleri tüm yolları tartışırdık. Corbyn/McDonnel yaklaşımı ise oldukça farklıydı. Onların stratejisi toplumsal hareketleri ve ilerici sosyal güçlerin ehlileştirmelerini değil, kuvvetlendirilmelerini gerektiriyordu. Eğer bir İşçi Partisi hükümeti düzgün sosyal demokratik reformlar -ve umarım ki dahasını- uygulayacaktıysa, çıkar grupları tarafından yapılan saldırıları yenmek ve partinin zayıf unsurlarının kararlılığını arttırmak için bir halk seferberliğine ihtiyaç duyacaktı.

Böylelikle Jeremy ve John, partiyi daha çok toplumsal bir harekete çevirmeye ve hareketlerin taleplerine açık hale getirmeye çalışırken, toplumsal hareketlerin eylem kapsamının genişletilmesine ciddi anlamda önem verdiler. David’in söylediği gibi, bu yaklaşım merkez sol siyasetçiler için oldukça nadirdir.

Bugün İşçi Partisi’nin Yokoluş İsyanı’na (Extinction Rebellion) olan yaklaşımındaki farklılığı görebiliriz. Jeremy Corby, Yokoluş İsyanı’nın ve onların okul çağındaki kuzenleri Genç İklim Grevcileri’nin (Youth Climate Strikers) kamuoyunun bilincini arttırma çalışmalarını durmadan övüyor. Birleşik Krallık parlamentosunun -Yokoluş İsyanı’nın temel taleplerinden biri olan- dünyada iklim için acil durum ilan eden ilk parlamento olduğu gün ve yüz bin genç iklim grevcisine parlamentonun bir taş atma kadar uzağında hitap ettiği gün, benim gördüğüm kadarıyla Jeremy’nin 2019’daki en mutlu iki günüydü. Yokoluş İsyanı, iklim kriziyle mücadeleyi engelleyen kuvvetli bir güç olarak Birleşik Krallığın milyarderlerinin basın organına karşı doğrudan eylem aldığında, yeni İşçi Partisi liderliği eylemleri sözde özgür basına saldırı diyerek kınadı ve Yokoluş İsyanı’na destek veren İşçi Partisi parlamenterlerinin dayanışma tweetlerini silmelerini talep etti. Şimdi ise, aşırı sağcı İçişleri Bakanının Yokoluş İsyanı’nı kriminalize etmeye yönelik planları var.

Böylelikle David’in bakış açısını anlayabilirsiniz.

 

Devrimci

Jerome Roos

Artık aramızda olmadığına inanmak hala güç. David Wengrow ile başyapıtınızın tamamladığını gururla duyuralı sadece birkaç hafta oluyor. Nika ve Venedik’teki bazı yakın arkadaşlarınla tatile henüz yeni gitmiştiniz. Gelecek için çok fazla heyecan verici planın vardı. Bütün bunların aniden yarıda kesilmesi inanılmaz derecede acımasızca geliyor.

Ancak yine de buradasın, düşüncelerimizde ve konuşmalarımızda her zamankinden daha çok yer ediniyorsun. Keşke olanları görseydin David. Dünyanın her yerinde insanlar senin hakkında konuşuyor. Vefat ettiğinde Fransa’daydım. Haberlerde hep sen vardın. Bruno Latour’u katkılarını  anlatmak için radyoya konuk ettiler. Tüm önemli dergi ve gazeteler ön sayfalarına seni taşıdılar. Tanınırlık için değil, devrim için yaşadığını biliyorum. Ancak yine de, bunları görebilmeni isterdim. Pek çok insan seni kaybetmenin yasını tutuyor. Bıraktığın etki çok derin.

Mesela ben, seni hala çok net bir şekilde görebiliyorum. Kendi kendine sessizce süzülmeden hemen önce; Max, Cassie ve JJ ile Paris’in sokaklarında eylemdeyken, bu kargaşadan çıkmanın bir yolu olduğuna ikna olmuş halde (tabii ki de haklıydın) polis şeritlerini zikzaklar çizerek neşeyle aştığını görebiliyorum. Brandon ve Marianne’in Amsterdam’daki efsanevi Global Uprisings (Küresel Ayaklanmalar) konferansında konuşurken, London School of Economics yemekhanesinde Ayça ile sohbet ederken, Kürtlerle dayanışma mitinginde Jeff ve Dilar’la yağmurun altında yan yana yürürken, yoldaşımız Mehmet Aksoy’un cenazesinde Elif, Dilar ve diğerleriyle yas tutarken seni görebiliyorum. Ama seni aynı zamanda neşeli etkinliklerde de görebiliyorum: Astra’nın belgesel gösteriminin ardından akşam yemeğinde, Ayça’nın kitap tanıtımının ardından resepsiyonda, Enzo ile birlikte Amsterdam'daki üniversite işgalinde.

Bir şekilde, sen hep oradaydın. Çoğu zaman satış rekoru kıran kitaplarını yazmaya nasıl zaman bulduğunu merak ediyordum. Olağanüstü ve sihir gibiydi- sanki aynı anda birden fazla hayat yaşamışsın gibi. Bak, işte yine, Birmingham'daki borç konferansındasın. Seni saatlerce gecikmiş ve umutsuzca kaybolmuş bir şekilde koridorda bir yerde buluyorum. İşleri daha da kötüleştirmek adına, sonradan mekânda unutmayı başaracağın kocaman parlak kırmızı bir valiz sürüklüyorsun – neredeyse dalgın bir profesörün karikatürleştirilmiş bir hali gibi! 

Dürüst olmak gerekirse, seni artık her yerde görüyorum: kitaplığımda, haber akışımda, dergimizde. Bu nedenle senin sonsuza kadar gitmiş olduğuna inanmayı reddediyorum. Madagaskar üzerine çalışan bir antropolog olarak, birçok Doğu Afrika kültürünün bir veya iki değil, tam olarak üç farklı varoluş düzlemini tanıdığını ilk söyleyen sen oldun: yaşayanlar alemi, atalarımızın alemi ve ikisinin ortasında yer alan sasha - yakın zamanda göçenlerin belirsizliği. Sasha’dakiler “tamamen ölü değiller, çünkü hala hayattakilerin hatıralarında yaşarlar: hayattakiler onları hatırlayabilir, sanatta benzerlerini yaratabilir ve hikayelerinde onları canlandırabilirler.” Cömert, coşkulu ve asi ruhunu yaşatmaya devam edecek evrensel aktivist camiasına bağlı olarak senin şu an sasha’da olduğunu düşünmek istiyorum.

Geçen gün Astra çok güzel ifade etti: değerli bir kabilenin merkezi bir üyesini kaybettik. Bu kayıp asla doldurulamaz. Ancak böyle trajik kayıplar sıklıkla geride kalanları bir araya getirebilirler. Geçen hafta boyunca yakın arkadaşlarının çoğuyla irtibata geçtim. Bir kısmı burada senin için topladıklarımız olmak üzere, bazıları son derece etkileyici övgüler yazmışlardı. Değerli kabilemizin gerçekte ne kadar geniş bir alana yayıldığını ve birbirine bağlı olduğunu- ve şimdi üzerimize yaklaşan karanlığı atlatabilmemiz için birbirimizle ilgilenmemiz gerekeceğini- anlamamı sağladı. Bu açıdan bizim için her zaman yol gösterici olacaksın.

Yaşadığın birden çok hayatı gerçek bir devrimci olarak geçirdin, bu çarpık dünyamızda yolunu neşeli bir şekilde çizerken kolektif hayal gücümüzde küçük ateşler yaktın. Muhteşem çalışmaların ve yorgunluk bilmeyen örgütlenmen hepimiz için bir kıvılcımdı. Sana söz veriyorum çılgın sihirbaz, o ateşi yakmaya devam edeceğiz.


13 Eylül 2020


Kaynak: Bu yazı roarmag.org'ta "Remembering the many lives of our friend David Graeber" başlığıyla yayınlanmıştır, Bios Ethos Politicos Çeviri Ekibi tarafından kolektif bir şekilde çevirilmiştir.

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Erkek nedir? - Atakan Mahir

Rojava'da Devrim ve Demokratik Komünal Ekonomi - Ferîk Özgür

Devrim ve Kooperatifler: Rojava Ekonomi Komitesi'yle geçirdiğim zaman üzerine düşünceler (I) - Rojava Enternasyonalist Komünü