Devlet-PKK çatışmasında Türk paramiliterleri - Ayhan Işık

  Ayhan Işık [i] Özet Bu makale, Türk devletinin paramiliter örgütlerinin zaman içindeki dönüşümüne ve bu örgütlerin muhaliflere, özellikle Kürtlere, karşı “kullanışlı” bir araç olarak nasıl kullanıldığına odaklanmaktadır. Paramiliter gruplar, yaklaşık kırk yıldır devam eden Türk devleti ve PKK arasındaki çatışmaların ana aktörlerinden biridir. Bu gruplar, 1980’den beri, özellikle savaşın yoğun olduğu zamanlarda bazen yardımcı kuvvet olarak, bazen de ölüm timlerine dönüşerek, PKK’yi desteklediği düşünülen Kürt sivillere karşı faili meçhul cinayetler, zorla kaybetmeler ve yargısız infazlarda resmi ordu güçlerinin yanında  kullanılmışlardır. Yazıda, Türk devlet elitlerinin bu aparatı yalnızca iç siyasette değil, Orta Doğu’da ve Kafkasya’daki çatışmalarda kullandığını hatta devletin bu paramiliter geleneğini Batı Avrupa’ya kadar genişlettiğini tartışacağım. Paramiliter Örgütlerin Oluşumu Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden bu yana yüz yıldan fazla bir zamandır, farklı Kürt siyasal hareke

"Kürt entelijansiyası apolitik bir konumda"

 

Rojava Üniversitesi'nin geçtiğimiz hafta yaptığı online canlı derse katılan Noam Chomsky'nin aktarımlarını çevirmesi ve çevirilerinin çeşitli mecralarca kaynak gösterilmeden kullanılmasının üzerine sosyal medyada geliştirdikleri itirazla gündeme gelen BiosEthosPoliticos ekibi, Kürdistan'ın entelektüel gündemini tutan gönüllü bir topluluk. Çeviriler, ideolojik metinler ve direnenler tarafından örülen Kürdistan'ın kaderine etkisi olabileceğini düşündükleri haberler yayımlayan BiosEthosPoliticos, üretimleri ve Kürdistan'da gerçekleşmesi kaçınılmaz olan dönüşümde rol almaya kararlı olduklarını aktardıkları beyanlarıyla gündemin nabzını tutmaya devam edecekler gibi. Blog sitelerinde (https://politikosbiosethos.blogspot.com/) yayımladıkları içerikleri twitter hesaplarından (https://twitter.com/BiosEthos) paylaşarak seslerini duyurmaya, fikirlerini aktarmaya çalışıyorlar.

Biz de BiosEthosPoliticos ekibine yaptıkları ve yapmak istediklerinin yanında mevcut entelektüel ve politik ortamı nasıl değerlendirdiklerini sorduk:

 

Oluşumunuz son günlerde yaptığınız işlerle daha sık duyulmaya başlandı; fakat öncesini pek bilmiyoruz. En başından başlarsak, bu oluşum nasıl ortaya çıktı?

Biz Kürdistan’da, Türkiye’de ve Avrupa’da, Özgürlük Hareketi ve Devrimci Hareket’in mücadelesine mütevazi bir katkı sunmak isteyen kişiler olarak bir aradayız. Esasen teorik üretimin belirli sıkışmışlıklarını aşmak, devrimci teoriye katkı sunmak amacıyla üretim yapmak istiyoruz. Burada sorun sadece entelektüel üretimin yapılmaması değil, ki entelektüel üretim taş medrese denen mahpuslarda ve Özgürlük Hareketi’nin alanlarında sürdürülüyor. Biz bu teorik üretimin aynı zamanda Kürdistanlı ve Türkiyeli samimi devrimcilerle buluşmasında belirli eksiklikler görüyor ve buraya yöneliyoruz. Maalesef Türkiye’de devrimci teorik üretim bir süredir küçük burjuva akademisyen kariyerizmiyle malul. Bu sıkışmışlığı aşmak, var olan devrimci birikimi kendimizce yorumlayarak özellikle bizler gibi genç olan kuşağımıza yansıtmak istiyoruz. Meramımız ve bir araya gelişimizin anlamı özetle böyle.

 

BiosEthosPoliticos adını neden tercih ettiniz? Fikirlerinizle bağı ne bu adın?

BiosEthosPoliticos, Yunancada ahlaki ve politik yaşam manasına gelir. Kürt Özgürlük Hareketi’nin kavram setinde yer alan bu ahlaki ve politik yaşamın önemini bir kez daha bilince çıkarmak ve vurgulamak, daha da görünebilir hale getirmek için bu isimde karar kıldık. Kavram setinde var olan ahlaki ve politik toplum ifadesine atıf yaptık.

 

Neden böyle bir işe giriştiniz peki?

Ahlaki ve politik bir yaşam için denizde damla olma niyeti ve “mahallemizde” es geçilen birtakım tartışmaları yapmak veya var olanı çevirerek katkılar sunma gayreti içindeyiz. Önceki soruda özet olarak açıkladığımız teorik ve pratik sebepleri de açmak burada yerinde olacaktır. Ahlaki ve politik bir tutumun gereği olarak, elimizdeki imkanların mücadeleye sunulması gerekiyor çünkü mücadele birçok alanda birbirine indirgenemez biçimde sürüyor ve bunu anlamak, Kürdistan ve Türkiye’de süren özgürlük mücadelesi üzerine düşünmeyi kolaylaştıracaktır. Birçok cephede ve birçok biçimde süren bu mücadeleye bulunduğumuz konumlardan katkı sunmak istiyoruz. Var olan birikimi de yaymakla mücadeleye bir omuz daha vermiş olacağımızı düşünüyoruz.

 

Çalışmalarınızda Rojava’daki devrim tecrübesi ışığında yapılan inşa çalışmalarına odaklandığınız görülüyor. Bunun anlamı nedir?

Karşımızda capcanlı bir Rojava Devrimi gerçekliği yaşanırken buradaki savaş harici sosyal, ekonomik ve yönetimsel gelişmelerle yeterli düzeyde ilgilenilmediği kanaatindeyiz. En azından kimi akademik çalışmalar olsa da bunun Türkiye’ye yönelik yansımasının kısıtlı olduğunu görüyoruz. Açıkçası devrimci teorinin buradaki gençleri heyecanlandırdığını ancak bunun onlara ulaşmasında kimi sınırların aşılamadığını değerlendiriyoruz. Elbette dayanışma ve birlik duygusu hâkim ve bunu gözlemleyebiliyoruz ama ya mücadelenin cephe gerisi, yaşamı inşa boyutu neden göz ardı ediliyor? Buna basında yer verilmesine rağmen neden insanların ilgisini yeterince çekmiyor? Örneğin, Türkiye’de yaşanan ekonomik krizde, demokratik komünal ekonominin alternatif olabileceği gerçeği göz ardı ediliyor. Dünya genelinde, özelinde ise Türkiye ve Ortadoğu’da yükselen sağ dalgaya karşı sol paradigmanın güncel halinin toplumsallaştırılması çabası var ve yeterince önem verilmediği görülüyor. İşte bu ve benzeri noktalarda ciddi bir eksiklik olduğunu düşünüyoruz. Bu sebeple “yeni yaşama” yüzümüzü dönmeyi ve buradan elde ettiğimiz teorik sonuçları yeni yaşamın mücadelesine sunmayı arzuluyoruz.

 

Kürdistan ve Türkiye’de entelektüel üretimde eksiklikler olduğunu söylediniz. Nedir bu eksiklikler ve nasıl giderilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

Bu konuda Barış Akademisyenleri örneği üzerinden gitmek yerinde olacaktır. 2015 yılında Kuzey Kürdistan'da ortaya çıkan öz yönetim mücadelesine hunharca saldıran devlete karşı, sol liberalinden marksistlere kadar aynı ideolojik cephelerde buluşmayan veya bulaşamayan Türk akademisyenler, Kürt akademisyenlerle aynı yerde durdu. İmzaların atıldığı söz konusu açıklama kesinlikle radikal bir çıkıştı. Tüm bunların ötesinde akademi dünyasında bir organize olma halinin varlığına şahit olduk. Fakat bugün devlet ve Özgürlük Hareketi çatışmasının taşındığı Güney Kürdistan’da açık bir şekilde Türkiye devletinin yanında konumlanan KDP yönetimine karşı Kürt entelijansiyası diyebileceğimiz çeşitli kişi ve çevreler ne organize olabildiler ne de kişisel olarak ama'lara ve griliğe sıkışmadan net çıkışlar yapabildiler. Kürt düşün dünyası uzun süredir KDP-PKK çatışmasına taraf olmadan sol jargonda ortayolcu olarak nitelendirilen bir apolitik konumda duruyor. Örneğin, Bakur’da HDP eleştiriliyor ancak HDP’yi ileriye götürecek bir tartışma yürütülüyor mu? Halbuki toplumsal hareketlerin teorik ve pratik olarak bir hazır bulunuşluk üzerine inşa edildiğini biliyoruz.

 

Öyleyse sizce Kürt entelijansiyası tam olarak ne yapıyor?

Kürt entelijansiyası sorumluluğu almak yerine daha çok kaçmayı tercih ediyor. Kaçmak da bir yana, kimilerinin kaçarken arkaya taş attığına da şahit oluyoruz. Özgürlük Hareketi’nin ideo-politik çizgisinin çekildiği metinlerin büyük çoğunluğu dağ ve zindan üretimi. Haliyle Kürt entelijansiyası tabiri caizse bütün yükü direnen öznelerin omzuna yüklemiş oluyor. Bu anlamda yoğun bir yoksunluk durumu hissediliyor. Devletin akademiye baskısı entelijansiyanın veya akademinin başka alternatif örgütlenmesine “vesile” olmalıydı ki keza barış akademisyenlerinin dayanışma akademileri bu açıdan yeterli olmasa da başarılı bir örnekti. Kendilerinin metinleri büyük çoğunlukla akademiye yönelik ve bu anlamda erişilmezdir. Son olarak, kimi Kürt entelektüel çevrelerde “bizim neden bir Fanon’umuz, bir Edward Said’imiz yok?” gibi anlam veremediğimiz söylemlere şahit oluyoruz. Suphi Nejat'ı anarak, bir daha Fanon olunamazlığın tartışılmasını istiyoruz. Çünkü Fanon, “kendi zamanıma aitim” diyor. Dolayısıyla Özgürlük Hareketi’nin üçüncü dönemi Fanon’u yeniden yorumlamayı gerekli kılıyor. Aynı zamanda evrensel bir mesaj veriyor.

 

Yani Kürdistan ve Türkiye entelijansiyasının bir kısır döngüye girdiğine mi inanıyorsunuz?

Açıkçası, evet. Özellikle 2015 sonrasında devletin tüm muhalefet alanlarına yönelik topyekün bir saldırısı başladı. Bu saldırı eylemselliği önemli ölçütte gerilettiği gibi teorik tartışmaları da kısırlaştırdı. İnsanların fısıltıyla konuştuğu yerde düşünsel üretim yavaşlayabilir. Bunun farklı sebepleri de vardır. Özellikle ekonomik kriz gibi. Ekonomik olarak yaşanan darboğaz insanları düşünsel üretimden geri tuttu, onları aynı zamanda çeşitli çıkar ilişkilerine itti. Bu ilişkiler girdikleri etki alanında mümkün olduğunca zararsız zeminlerde hayat buldu. Çünkü devlet daima insanların tepesinde bir tür Demokles’in Kılıcı gibi sallanıyor. Böylesi baskı ve tehdit ortamının yaratılmasıyla birlikte politik anlamda düşünsel üretimden uzaklaşıldı. Bir de üzerine maddi kaygılar binince, sıkça tartışılan ve adına “network” dediğimiz ilişki ağları ortaya çıktı. Bu tür ilişkilenme biçimlerinin düşünsel tartışmaların toplumsallaşmasından ziyade belirli bir grubun mülkiyetine soktuğu ve devrimci teorik üretim çabalarını da gölgede bırakacak şekilde sığlaştırdığı inancındayız. Bu sol içerisinde de böyle. Marksizm bezirganlarının yüksek teoriyi sadece kendilerine ait gördükleri gibi absürt bir durum var. Halbuki biz, bilginin mülkiyeti olmaz diye düşünüyoruz.

 

Ekonomik kriz, maddi olanak ve kaygıların üretim üzerindeki etkilerinden bahsettiniz. Peki siz nasıl yapıyorsunuz? Bu işi yaparken beklentileriniz nedir?

Tüm çalışmalarımızı tamamen gönüllülük esasıyla, elimizdeki araçlarla ve kısıtlı imkanlarla yapıyoruz. Değişim ve örgütlenmek ilk önce kendi alanından samimi duygularla başlar. Eğer biz çeperimizi genişletirsek beklentimizi karşılayabiliriz. Çevirdiklerimizin ve yazdıklarımızın olabildikçe geniş bir alana yayılması ve tartışılması bizim için başarıdır. Demokratik Modernite paradigmasıyla birlikte devrimci teorileri tartışmayı, anlamayı ve anlatmayı oldukça önemli görüyoruz. Bizim tesir alanımızın genişlemesinin de bu işe yarayacağını umut ediyoruz.

 

Bundan sonra neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Dayanışma duygumuzu korumak istiyoruz. Yapılacak önerilere, tartışmalara ve eleştirilere açık olduğumuzu özellikle vurgulamak isteriz. Bununla birlikte girişilecek yeni ve daha fazla çalışma için belirttiğimiz gibi değişim ve örgütlenmeyi samimi duygularla isteyen herkesi kendi alanından başlayarak bu mücadeleye katkı sunmaya çağırıyoruz.

 

Miheme Porgebol

 

Kaynak: Bu röportaj, "Kürt entelijansiyası apolitik bir konumda" başlığıyla Yeni Özgür Politika'da yayınlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Erkek nedir? - Atakan Mahir

Rojava'da Devrim ve Demokratik Komünal Ekonomi - Ferîk Özgür

Devrim ve Kooperatifler: Rojava Ekonomi Komitesi'yle geçirdiğim zaman üzerine düşünceler (I) - Rojava Enternasyonalist Komünü