Kapitalizme karşı doğrudan demokrasi - Yavor Tarinski
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
“Demokrasiyi kısıtlamanın en etkili yolu, karar verme mekanizmasını kamusal alandan hesap vermeyen kurumlara yönlendirmektir: krallar ve prensler, rahip kastları, askeri cuntalar, parti diktatörlükleri ya da modern şirketler.” Noam Chomsky [1]
Solun önemli bir kısmı da demokrasiyi hatalı olarak hakların ve özgürlüklerin güvencesine adanmış bir süreç gibi basit bir şekilde yorumladığı için bu terminolojik eşitlemeye ortak oluyor. Filozof Cornelius Castoriadis ise buna inananların hala yanıldığını çünkü hak ve özgürlüklerin ortaya çıkmasının kapitalizmin çıkarlarına aykırı olduğunu öne sürüyor [2]. Ona göre, başlangıçta bu haklar ve özgürlükler, imtiyazsızların ve yanı sıra ortaya çıkan yeni özgür şehirlerin sakinlerinin mücadelelerinde dile getiriliyordu. Dahası, Castoriadis bu hak ve özgürlüklerin kapitalizmin "ruhuna", Taylorist "en iyi yol" veya Max Weber'in "demir kafesi” gibi sonraki taleplere nazaran uygun olmadığını not ediyor. Ekonomik piyasada rekabetin gerekli ve siyasi karşılığının olabileceği fikirleri eşit derecede yanlıştır. Castoriadis, kapitalizmin içsel eğilimini düşündüğümüzde, kapitalizmin kapitalistler arasında tekel, oligopol veya ittifaklar ile sonuçlandığını gördüğümüzü de ekliyor.
Eşitsizliğin bir itici gücü olarak kapitalizm
Demokrasi, radikal politik bir eşitlik sistemidir. Hannah Arendt demokrasiyi, tüm gönüllü vatandaşların hükümete doğrudan katılmasına izin verirken sivil ve siyasi hakları garanti eden siyasal bir sistem olarak tanımlamaktadır[4]. Siyaseti sosyal yaşamın her alanından sorumlu tutar. Açıktır ki bugün sahip olduğumuz sistem bu değildir.
Öte yandan kapitalizm, sosyal eşitsizliklere yol açan sosyal antagonizmaları besler ve kapitalizmin savunucuları onu genellikle eşitsizliği insan doğasının doğal bir yönü olduğundan hareketle açıkça savunur[5]. Bunu yaparken, ekonomiyi insan etkileşiminin ayrı ve yüce bir alanı olarak yerleştirirler.
Kapitalist bir ortamda, insanlar kaynaklar, uzay ve zaman rekabeti nedeniyle birbirleriyle boy ölçüşürler. Bunlar sadece birbirleriyle rekabet eden ekonomik sınıflar değil, aynı zamanda benzer sosyal çevreden insanlardır. Antagonizmanın olduğu yerde de her zaman kazananlar ve kaybedenler vardır. Steven W. Thrasher, “gelir eşitsizliği” olarak adlandırdığımız servetteki eşitsizliklerin tesadüf olmadığını, proje gereği gerçekleştiği ve sistemin yapısal olarak en alttakileri dezavantajlı hale getirdiği sonucuna varmaktadır. [6] Ayrıca, araştırmacılar D. B. Krupp ve Thomas R. Cook, bir çalışmada sosyal eşitsizliklerin serbest piyasa ekonomisinin temel taşı olan yerel rekabet[7] tarafından güçlendirildiğini öne sürmektedir.
Antropolog Jason Hickel, ekonomik eşitsizliklerin güç farklılıklarını nasıl yarattığını ve güçlendirdiğini şu şekilde örneklemektedir: "Zenginlere giden her ek dolar, güçlerine daha fazla katkıda bulunur ve ne kadar zengin olurlarsa, o kadar fazla güç elde ederler. Niçin? Çünkü yeni para herhangi bir ihtiyaç eşiğinden ne kadar uzak olursa, güç için o kadar fazla harcanabilir. Gelir ve güç arasındaki ilişki aslında ters logaritmik bir ilişkidir. Ayrıca, zenginin güce harcadığı fazla paranın fiyatları daha fazla arttıracağını ve gücü yoksulların ulaşabileceği yerden daha uzağa iteceğini hesaba katmalıyız"[8].
Yukarıda belirtildiği gibi, doğrudan demokrasi (demokrasinin tek gerçek biçimi olarak), kapitalizmden tamamen farklı bir mantık izler. Bu, karar verme gücünü toplumun tüm üyeleri arasında eşit olarak yeniden dağıtmayı amaçlayan politik bir projedir. Bunu yaparken, vatandaşlar kamu taban örgütlenmesi kurumları aracılığıyla tüm sosyal alanların yönetimini doğrudan üstlendikleri için, diğer tüm eşitsizlik biçimlerine doğrudan saldırır. Rekabet yerine, işbirliğini ve eşit katılımı ifade eder.
Bu düşünce doğrultusunda Bookchin, demokrasinin ekonomiyi siyasallaştırdığını ve onu sivil alana dağıttığını öne sürer[13]. Demokratik projede, Bookchin'e göre "mülkiyet", özgürlükçü kurumsal çerçevenin maddi bir bileşeni olarak komünle, daha doğrusu daha büyük bir bütünün parçası olan ve mesleki olarak konumlandırılmış çıkar gruplarından ziyade vatandaşça kontrol edilen meclisle bütünleştirilir[14].
Her ikisi de ekonominin siyasetten ayrılmasını ima eden ”kamulaştırma” ve ”özelleştirme” gibi iktisadi kavramların aksine, doğrudan demokrasi, ekonomik faaliyetlerin (diğer tüm sosyal alanlarla birlikte) öz yönetimin siyasi kurumlarına boyun eğdirilmesini geliştirir. Bookchin'e göre, ekonomi ”iş”, “pazar”, kapitalist, “işçi kontrollü” işletmeler gibi şeylerle kelimenin tam anlamıyla bir ekonomi olmaktan çıkarılır buna karşılık yüz yüze meclislerdeki vatandaşlar, ekonomiyi kamusal alanın bir yönü olarak özümser[15]. Bunu takip ederek, doğrudan demokrasi projesinde ekonominin "belediyeciliğinden" bahsetmek daha uygun olacaktır.
Demokrasinin, gerçek anlamıyla, diğer sosyal sistemlerde kullanılabilecek basit bir yöntemden çok daha fazlası olduğunu anlamalıyız. Arada bir referandum yapmak, iktidarın ulus devletler ve/veya kapitalist piyasalar aracılığıyla toplumdan ayrılmasını korurken, bir rejimi daha demokratik hale getirmez. Daha insancıl bir yüz verebilir, ancak yine de bir oligarşi (küçük bir azınlık tarafından yönetilen toplum) olarak kalır.
Merkezi ve bürokratik varlıklar olduğu sürece, ideolojik örtülerinden bağımsız olarak, demokrasiden konuşamayız. Sadece insanlar — demos olarak — kendilerini güçlendirdiklerinde ve kolektif birlikte varlıklarını kendi kendine kurmaya başladıklarında, demokratik bir toplumun tohumlarını görmeye başlayabiliriz.
Castoriadis'in önerdiği gibi; "görev içindeki rotasyon, demarşi, siyasetin bütününce, seçimler ve halk mahkemeleri tarafından müzakere edildikten sonra karar verme, yalnızca herkesin kamusal sorumlulukları üstlenmek için eşit kapasiteye sahip olduğu varsayımına dayanmaz: bu yöntemlerin kendileri karşılıklı yetenekleri kullanmayı - ve dolayısıyla hepsini geliştirmeyi - ve böylece siyasi eşitlik postulatını o toplumun etkili gerçekliğine mümkün olduğunca yakın hale getirmeyi amaçlayan siyasi bir eğitim sürecinin parçalarıdır, aktif bir paideia’dır"[16].
[1] Z Magazine (May 1998).
[2] Cornelius Castoriadis: TheRisingTide
of Insignificancy: TheBigSleep (unauthorizedtranslation, 2003):
pp350–351.
[3] James Madison, AlexanderHamilton,
and John Jay: The Federalist Papers: TheClassicOriginalEdition (New
York: SoHoBooks, 2011): p. 26.
[4] https://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1558/crit.v12i3.396?journalCode=ycrh20
[5] https://www.gisreportsonline.com/is-economic-inequality-a-bad-thing,politics,2459.html
[6] https://www.theguardian.com/commentisfree/2015/dec/05/income-inequality-policy-capitalism
[7] D. B. Krupp& Thomas R. Cook:
“LocalCompetitionAmplifiestheCorrosiveEffects of Inequality” in SAGEJournalsVolume:
29 issue: 5 (2018): pp824–833. (https://journals.sagepub.com/stoken/default+domain/10.1177/0956797617748419-free/full)
[8] https://www.resilience.org/stories/2019-07-05/inequality-metrics-and-the-question-of-power/
[9] http://peerproduction.net/issues/issue-1/invited-comments/a-new-communist-horizon/
[10] https://www.salon.com/test3/2015/03/05/i_found_myself_turning_into_an_idiot_david_graeber_explains_the_life_sapping_reality_of_bureaucratic_life/?fbclid=IwAR0SXKDal3xd4z2aqgYMV1FjxBzG8MyDpBXNy-iChZZz43b0b8Sx1DBh2EM
[11] http://reason.com/archives/1979/10/01/interview-with-murray-bookchin/
[12] NoamChomsky:
LanguageandPolitics (California: AK Press, 2004): p138.
[13] https://libcom.org/library/municipalization-murray-bookchin
[14] https://libcom.org/library/municipalization-murray-bookchin
[15] https://libcom.org/library/municipalization-murray-bookchin
[16] Cornelius
Castoriadis: TheRisingTide of Insignificancy: TheBigSleep (unauthorizedtranslation,
2003): p349.
[17] Wolfgang
MerkelandSaschaKneip (eds.):Democracy and Crisis: Challenges in Turbulent Times (Berlin:
SpringerInternationalPublishing, 2018): p253.
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder