Devlet-PKK çatışmasında Türk paramiliterleri - Ayhan Işık

  Ayhan Işık [i] Özet Bu makale, Türk devletinin paramiliter örgütlerinin zaman içindeki dönüşümüne ve bu örgütlerin muhaliflere, özellikle Kürtlere, karşı “kullanışlı” bir araç olarak nasıl kullanıldığına odaklanmaktadır. Paramiliter gruplar, yaklaşık kırk yıldır devam eden Türk devleti ve PKK arasındaki çatışmaların ana aktörlerinden biridir. Bu gruplar, 1980’den beri, özellikle savaşın yoğun olduğu zamanlarda bazen yardımcı kuvvet olarak, bazen de ölüm timlerine dönüşerek, PKK’yi desteklediği düşünülen Kürt sivillere karşı faili meçhul cinayetler, zorla kaybetmeler ve yargısız infazlarda resmi ordu güçlerinin yanında  kullanılmışlardır. Yazıda, Türk devlet elitlerinin bu aparatı yalnızca iç siyasette değil, Orta Doğu’da ve Kafkasya’daki çatışmalarda kullandığını hatta devletin bu paramiliter geleneğini Batı Avrupa’ya kadar genişlettiğini tartışacağım. Paramiliter Örgütlerin Oluşumu Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden bu yana yüz yıldan fazla bir zamandır, farklı Kürt siyasal hareke

Kızıl atkılardan sarı yeleklere: komünalist gelenek- Sixtine van Outryve

 


Paris Komünü’nün mirası ve radikal sosyal değişiklik düşü zamanın içinde yankılanarak bugünün devrimci düşünürlerine ve eylemcilerine ilham veriyor.

 

Commercy, Fransa- Şubat 2019. Yerel eylemcilerin oluşturduğu kalabalık haykırıyor. Yerel hükümete karşı kulübelerini korumak için kendi oy kabinleriyle bir yerel yurttaş referandumu örgütleyerek savaşmaya birlikte karar verdiler. Kulübeler insan sıcaklığının, kardeşliğin, tartışmanın ve günlük meclisler sırasında karar vermenin yeri, Commercy doğrudan demokrasi hareketinin köşetaşıdır. Bu heyecan verici demokratik tecrübenin bastırılması için vali kulübelerin yıkılması kararını verdi. Fakat bu, savaş olmadan; bütün kasaba halkını genel referandumda oy kullanarak desteklerini açıklamaları daveti olmadan gerekleşmeyecekti.

 

Fransız devrimcilerinin devlete meydan okuyarak kendilerini yönetmek için kendi seçimlerini örgütlemesi kâğıt üstünde Paris komünarlarının meclisine benzetilebilirdi. Ama hayır, Commercy’de haykıran kalabalık 150 yıl sonrasındaydı. İnsanlar kızıl atkı yerine Fransız hükümetine karşı ayaklanmanın günümüz sembolü olan sarı yelekleri giyiyordu.

 

Bu 18 Mart, Paris Komünü’nün 150. anma günüydü.  Kısa varoluşuna rağmen komün, politik fikirlerin ve devrimlerin tarihinde önemli bir anı oluşturur. Komünarlar 72 günlüğüne demokratik ve sosyal cumhuriyeti inşa etmek, halk komünleri için seçimleri örgütlemek, radikal sosyal tedbirleri başlatmak, Versay’ın karşı devrimine karşı Ulusal Muhafızlarla bir direniş örgütlerken devrimci kulüplerde siyasal meseleleri tartışmak için savaştı. Bu devrimci tecrübe, Komünarların Versay merkezli Fransız hükümeti tarafından acımasızca bastırıldığı Kanlı Hafta ile son buldu.

 

Paris Komünü bir buçuk asır öncesinde var olsa da bu kısa ömürlü devrimin yankısı radikal halk demokrasisini hedefleyen hareketleri başlatmak için tarih boyunca ses buluyor. Bugün, 2021’de,  komünalist hareketler 1871’in devrimci ruhuyla bütün Fransa’da uygulanan doğrudan demokrasi ilkesini somutlaştırıyor. Bir sosyal, demokratik ve işçi devrimi olan Paris Komünü’nün mirası yaşıyor.

 

 

KOMÜNALİZMİN KÖKENLERİ

 

Komündeki doğrudan demokrasinin sınırları

 

26 Mart 1871’deki belediye seçimleri, 18 Mart ayaklanmasında şehrin sorumluluğunu alan Merkezi Ulusal Muhafız Komitesi tarafından düzenlendi. İki gün sonra seçim sonuçları açıklandı ve Komün 200.000 kişinin önünde ilan edildi. Önceden merkezi hükümete öz yönetim hakkı olmadan bağımlı olan Paris, seçilmiş 90 yetkiliden oluşan belediye meclisince yönetilecekti.  Bu itibarla, Paris Komünü sırasında hüküm süren siyaset anlayışı, siyasi karar verme görevini çok sayıda değil, seçilmiş bir azınlığa vermişti.

Paris Komünü’nün oluştuğu birkaç hafta boyunca belediye meclisi günlük olarak hatta bazen günde iki kere toplandı. Bununla birlikte, yasama ve yürütmeyi birleştirme ruhuyla, bazı üyeler yürütme komitesine ya da finans, iş, eğitim ve benzeri konulardaki 9 komisyona da üyeydi. Bu komisyonların başlarındaki kişler konsey tarafından geri çağırılabilir delegelerdi. Son ama çok önemli olarak seçilen her yetkili kendi bölgesindeki işleyişten de sorumluydu. Bu çoklu görevlendirme seçilen komünarlardan sağlam bir zaman yönetimi yeteneği talep ediyordu.

 

Geleneksel olarak Paris Komünü doğrudan demokrasi fikriyle ilişkilendirilir. Yine de genel (erkeklerin sahip olduğu) oy ile seçilen vekillerden oluşan belediye meclisinin doğrudan demokrasiyle ne ilgisi olduğu merak edilebilir. Komün tarafından elde edilen demokratik evrim (işçi sınıfın bir bölümünü de içeren) seçilmiş belediye konseyinin, ihtiyaçları karşılamak için merkezi hükümete daha fazla bağlı kalamayacağını göstermiştir. Fakat seçimler ve temsili hükümet doğrudan demokrasiye karşıt değil midir?

 

Yine de Komün diğer temsili hükümetlerden halkın kamusal alanlarda sıklıkla bir araya gelerek müzakere etmesi, tartışması ve kamusal meselelerde tavır almasıyla farklılaşıyordu. Bu gayriresmi halk meclisleri Komün’ün yetkili hükümeti üzerinde baskı kurmak ve kontrol etmek için bir alıştırmaya yönelikti. Böylece doğrudan demokrasi, belediye binasında bir kere gerçekleşen bir şey değildi. Oldukça aktif mahalle yaşamı aracılığıyla idare edilen yerel meseleler ve şehir genelindeki federasyonla örgütlenen bölge komiteleri, Ulusal Muhafız meclisleri, çoğunluğu işçi sınıfından erkeklerden oluşan halkın milis kuvveti, 1864 yılında Londra’da kurulan İşçi Birliği (Enternasyonal)’nin yerel birimi, odalar birliği ve en önemlisi devrimci kulüpler gibi şehir genelinde birden fazla mecliste yeşeren ve kamusal meselelerle ilgilenen bir şeydi.

 

 

Devrimci kulüpler: “halkın tiyatroları ve salonları”

 

İlk olarak 1789’un ve 1848’in devrimci dönemleri sırasında oluşturulmuş ve 1870’de İkinci İmparatorluğun çöküşünde dirilmiş devrimci kulüpler bollukları, yoğun siyasal faaliyetleri ve radikallikleriyle Komün tarihine damgasını vurur.  Akşam vakti işgal edilen kilisiler ( ruhaban sınıfı akşam 5 gibi erken bir saatte görevden alınırdı) yüzlerce hatta binlerce insanı bir araya getiriyordu. Çağdaş Parisli gazeteci Edmond Lepelletier’e göre orası “halkın öğretisinin halk tarafından uygulandığı, halkın tiyatroları ve salonları” idi. Komünar karşıtları dışındaki herkes ışıklandırmayı finanse eden 1 ya da 5 sent ücretini ödeyerek hoş karşılanırdı.

Buluşmanın, tartışmanın ve kararların yeri olan bu halk meclisleri Komün’ün faaliyetlerinde önemli miktarda kontrol uyguluyordu. Seçilmiş yetkililerin kararlarını önemsiz vekillermiş gibi sorguluyor, daha fazla radikalizmle önemli siyasal ve sosyal meselelerin çözümlenmesinin benimseni talep ediyorlardı. Kulüplerin demokratik yaşamını Komün’e kanalize etmek için belediyenin yanında hakları bulunan, şehir konseyine meclislerden topladıkları çözüm önerilerini iletecek olan kulüpler federasyonunu yarattılar.

Kulüpler ayrıca geri çağırılabilir ve oy hakkı olmayan kadınların politik açıklamalarının da önemli bir yeriydi. Kadınların önemli bir kısmının yer aldığı Clubs de Proletaires mayıs ayındaki bir toplantı sırasında 4000 katılımcı içinden 3000 kadını ağırladı. Paule Minck ve Andre Leo gibi kızların ve kadınların eğitim hakkını savunan ve aynı zamanda Birinci Enternasyonal üyesi olan feminist aktivistler diğer kulüplerde kadınlar için daha fazla hak talebiyle konuşmalar yapıyordu. Kadınların tamamen özgürleşmesi ve boşanma hakkı adına gösterilen azim Club des Libres-penseurs‘da benimsenmişti.

Son olarak, birçok kulüp kendi gazetesine de sahipti. Saint- Ambroise Kilisesi’nde buluşan daha önce adı anılan Club des Proletaires, mayıs ayı boyunca işçilerin çıkarlarına dikkat çekmek için Le proletaire adlı gazeteyi dört kere yayımladı

 

 

Doğrudan demokrasinin önündeki engeller

 

Komün’ün bazı kararları halk tarafından gerçekleştirilen bu demokratik faaliyetleri kösteklemiştir de. Nitekim belediye yönetimi olarak anlaşılan Komün’ün doğrudan demokrasiyi içermemesine ek olarak, bu kararlar onun temelde demokratik karakterini bile sorgulatmaktadır. Örneğin başlangıçta Komün müzakerelerini gizli tutmaya karar verdi. Bu durum Versay hükümetinden kaynaklanan askeri tehditle düşmana bilgi vermemek için haklı gösterilmiş olsa da, doğrudan demokrasi talep eden bir nüfus bu kararı anlamakta güçlük çekiyordu. Bu uygulama Komün’ün sözde savunduğu, toplumsal işlere halkın kalıcı müdahalesi ilkesinin altını oydu. Fakat 9 Nisan’da konseylerin içindeki sayısız tartışma ve kulüplerdeki halk baskısı ile Komün, Komün Resmi Gazetesinde raporlar yayınlayarak müzakerelerin gizliliğini kaldırmaya karar verdi.

 

Komün’ün içindeki bu güç bölünmesi doğrudan demokrasinin karakterini sorgulattı. Yasama ve yürütme Komün’de birleşmişti ve Komün üyeleri hem belediye meclisinde –yasama kuvveti- hem de yürütme komisyonları dâhil yürütme gücünü oluşturan birçok komisyonda üyeydi. Daha sonları politika oluşturmayla idare arasındaki temel ayrımın komünalist doğrudan demokraside ne kadar önemli olduğunu göreceğiz.

 

Sorgulanan diğer karar belediye meclisinin Komün’e muhalif gazeteleri yasaklamasıydı. Versay’ın baskısyla karşılaşmak eli kulağındayken komünar karşıtlarının susturulması gerektiğiyle haklı gösterildi, bu karar demokratik sivil yaşam (ve bazı seçilmiş komünarlar) tarafından basın özgürlüğünün önündeki bir engel olarak kabul edilebilirdi. Dahası, ayaklanmanın başlangıcından bu yana çoğalan basının, kamusal tartışmaların bir ayağı olduğu devrimci bir zamandı. Nitekim seçilmiş komünar Jules Vallès'in Le Cri du Peuple adlı dergisi veya Büyük Devrim'den kalma Père Duchêne adlı hiciv dergisi gibi en ünlü ve en çok dağıtılan dergiler halka açık yerlerde yüksek sesle okundu ve toplu olarak tartışıldı.

 

Son olarak, Komün için doğrudan demokrasinin niteliğine en ciddi meydan okumayı sunan karar 1 Mayıs'ta alınan karar. Bu karar, yürütme komitesinin yerini alacak bir Kamu Güvenliği Komitesi ( Comité de salut public ) oluşturmayı amaçladı. Komite, Komünün “tüm komisyonları üzerinde en geniş yetkilere” sahip beş üyeden oluşuyordu, ancak bu yetkiler belirtilmemişti. Bu karar, askeri durumu düzelterek ve muhalefeti bastırarak devrimi korumak için alındı ​​ki bu esas olarak düşman basın kuruluşlarının yasaklanması ve hainlerin avlanması yoluyla yapıldı.

 

Ancak bu karar tartışma olmadan kabul edilemezdi. Komün’ün bazı üyeleri Versay’a karşı devrimi korumak için komitenin gerekli olduğunu savunurken diğerleri bunu Komünün demokratik işleyişinin sonu ve diktatörlüğün başlangıcı olarak görüyordu. Bazı komünarlar, Büyük Fransız Devrimi sırasında yeni kurulan cumhuriyeti tehlikelerden korumak için 1793'te oluşturulan önceki bir Kamu Güvenliği Komitesi'nin hatırasından ve bu komitenin yürüttüğü (giyotinin devrim hainleri olarak adlandırılanlara karşı yorulmaksızın çalıştığı) terör döneminin tekrarlanmasından korkuya kapılıyordu.

 

Komitenin kırk beşe karşı yirmi üç oyla kabul edilmesi belediye meclisinde bölünme yaratmıştır. Anti-otoriterlerin liderlik ettiği sosyalist azınlık Komün’den ayrıldı. Bununla birlikte, biraz demokratik bir paradoks da protesto amacıyla Komün’den istifa eden 4. bölgenin seçilmiş temsilcileri, seçmenleriyle 20 Mayıs'ta bir bölge meclisinde karşı karşıya geldiler. Meclis, bir muhalefet oyu ile delegelerine Komüne geri dönme zorunluluğu getirdi. Bu göreve saygı duyuldu ve seçilmiş temsilciler ertesi gün Komüne geri döndü. Ne yazık ki o gün, Versay ordusunun Paris'e girmesi ve Kanlı Hafta'nın başlangıcıyla Komün'ün sonunun başlangıcı oldu.

 

Bu örnek Komün’le ilişkilendirilen doğrudan demokrasinin gerekli unsuru emredici vekâleti anlatmaktadır. Halk tarafından seçilmiş görevlilerin halka saygı göstermesi gereken emredici vekâlet ilkesi belirli zamanlarda uygulanmış gibi görünüyor. Bunun doğal sonucu olarak, seçilmiş görevlilerin iptal edilebilirliği, konuşmalarda, bildirilerde ve Ulusal Muhafızlar Merkez Komitesi tarafından yapılan seçim çağrısında bahsi geçmesine rağmen Komünde uygulanmamış gibi görünüyor. Resmiyette (yalnızca belirli bir komisyonun delegesi rolündeki) seçilmiş hiçbir görevli seçmenleri tarafından görevinden alınmasa da iptal edilebilir yetki yine de Paris Komünü sırasında diğer kurumlarda oldukça mevcuttu. Nitekim hem Ulusal Muhafızlar hem de işçi dernekleri, seçilmiş kişilerin geri çağrılmasını uyguladılar.

 

 

Komünlerin komünü

 

Ancak Paris Komünü zamanında doğrudan demokrasi, yerel özyönetimle sınırlı değildi. Bu dönemi de etkileyen şey, çoğunlukla Pierre-Joseph Proudhon tarafından teorize edilen ve teşvik edilen özgür komünlerin birleşmesi fikriydi. Nitekim bu özerklik sadece Paris için değil, Fransa'nın tüm şehir ve kasabaları için talep edildi. Böylece Komün, 19 Nisan 1871 tarihli Fransız Halkına Bildirisi’nde, "Komün'ün mutlak özerkliğinin Fransa'nın tüm bölgelerine yayıldığını; Komünün özerkliğinin yalnızca Fransız birliğini sağlayacak olan sözleşmeye bağlı kalan diğer tüm komünlerin eşit özerklik hakkı ile sınırlandırılacağını iddia etti. Bu haliyle, Amerikalı filozof Murray Bookchin'in sözleriyle: “Paris Komünü, Fransa'nın tüm komünlerini, yeni oluşturulan Üçüncü Cumhuriyet'e karşı konfederal bir ikili güç oluşturmaya çağırdı.”

 

Marsilya, Toulouse, Lyon, Narbonne, Saint-Etienne ve Le Creusot, Paris Komünü'nden esinlenerek ve onunla dayanışma içinde Mart ayının sonuna doğru kendi komünlerini kurmayı taahhüt ettiler. Bu komünler geçici olacak ve en iyi ihtimalle yalnızca on gün sürecekti. Paris Komünü, baskılarından dolayı Fransa'nın diğer şehirlerinden çok az destek alacaktı. Bunun iki sonucu olacaktı. Birincisi, Paris'i Versay'daki Fransız hükümetiyle yüzleşmesinde yalnız bırakacak ve ikincisi, bir konfederasyon veya Komünler Komünü fikrini göz ardı edecekti.

 

 

KOMÜNALİZMİN TEORİLEŞMESİ

 

Komünalizm kavramı Paris Komün’ünün faaliyetlerini işaret etmek için ortaya çıkmış olsa da bugün Murray Bokchin tarafından geliştirilen politik teori olarak da bilinir. Paris Komünü ile bağlantısı Bookchin’in Geleceğin Devrimi’ndeki yazılarında açıktır: “Kelime 1871’in Paris Komününden kaynaklanır. Silahlı insanlar yükselen Fransız sermayesine barikat yaparken sadece şehir konseyini ve onun idari altyapısını savunmuyorlardı aynı zamanda cumhuriyetçi ulusdevletin yerine ulusüstü şehir ve kasaba konfederasyonunu geçiriyorlardı.”

 

Komünalizmin siyasal felsefesine göre kömün, halkın yüz yüze ve doğrudan demokrasi ile çalışan halk meclisleri aracılığıyla doğrudan kendi ihtiyaçlarını yönettiği en önemli siyasal parçadır. Daha açık olarak komünalizm, “mahallelere, kasabalara ve köylere dayanan demokratik halk meclislerini içeren hükümet kurumlarıyla radikal bir şekilde yapılandırılmış şehirleri arar. Bu halk meclislerinde yurttaşlar yüz yüze ilkesiyle halkın ihtiyaçlarıyla ilgilenir, doğrudan demokrasi içinde politik kararlar alırlar.”

 

Belediyeciliğin sınırını aşan konular için komünalizm belediyelerin konfederalist modelde örgütlenmesi gerektiğini önerir. Bookcin şöyle açıklar: “üyeleri ya da delegeleri birçok köy, kasaba hatta büyük şehirlerdeki mahallelerde yüz yüze demokratik halk meclislerinde seçilen idari konseyler ağı. Bu konfederal konseylerin üyeleri yetkilendirilmiş, geri çağırılabilir ve meclislerin kendileri tarafından formüle edilen politikaları koordine etmek ve yönetmek amacıyla onları seçen meclislere karşı sorumludur. Dolayısıyla, işlevlerini cumhuriyetçi hükümet sistemlerindeki temsilcilerin işlevi gibi kılar. Tamamen idari ve pratik bir işlevdir, bir politika değildir.”

 

Aslında Bookchin, belediye sakinlerini bir araya getiren halk meclisi tarafından formüle edilen politika oluşturma (bir belediyenin izlemesi gereken siyasi kararlar) ve bu kararların idaresi (bunların koordinasyonu ve uygulanması) arasında bir ayrım kurar. Kararlar (hem belediye hem de konfederal düzeyde) halk meclisinin yakın gözetimi altında, geri çağrılabilir ve zorunlu yetkilere sahip delegeler tarafından yürütülür.

 

Komünalizm otonomiyi, konfederasyonların içinde örgütlenmiş nihai olarak feshetmeyi amaçladıkları ulus devletle politik meşruluk talebinde direkt rekabet eden doğrudan demokratik belediyeleri gerektirir. Bookchin böylelikle modern politikamızın yapılandırıldığı paradigmayı birlikte oluşturan hem ulus devletin siyasi birimini hem de temsili demokrasiyi reddeder. Nitekim “devletin son derece profesyonel bir yönetim sistemi olarak tasarlanması” ile “temsili hükümetin sınırları nedeniyle bireylerin siyasi ilişkilerde etkisini azalttığı" devlet modeline, politikayı “sivil alan ve insanların kendi topluluk işlerini demokratik ve doğrudan yönettikleri kurumlar” anlayışıyla karşı çıkar.

 

Bookchin tarafından teorileştirilen komünalizmin temel ilkeleri bu nedenle şunlardır: ana siyasi birim olarak komün; iktidarı uygulama biçimi olarak doğrudan demokrasi; halk meclisinin bir buluşma, tartışma ve karar yeri olarak siyasi meşruiyeti; azınlığın mesleği değil, herkesin günlük faaliyeti olarak siyaset; halkın sürekli toplanması; zorunlu ve geri alınabilir yetkiler yoluyla iktidarın devredilmesi lehine temsilin reddedilmesi; toplanan kişilere ait olan karar alma ile yönetim arasındaki ayrım delegelere bırakılmıştır.

 

Komünalizm teorisine ilham verse de Komün’ün kurumlarının kendisi bazı komünalist ilkelere denk düşmez. Gördüğümüz gibi, karar alma gücü Paris Komünü sırasında seçilmiş temsilcilere aittir, bu nedenle yalnızca denetim ve tartışma gücüne sahip olan, temsilcilere zorunlu yetki verme kapasitesi az ve hatta onları geri çağırma kapasitesi olmayan toplanmış halka değil. Ayrıca Komünde, karar alma ve idare arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın yasama ve yürütme yetkileri birleştirilmiştir.

 

Paula Cossart'ın yakında çıkacak olan “De la Commune au Communalisme” makalesinde belirttiği gibi, bu, Bookchin tarafından Özgürlüğün Ekolojisi adlı kitabında çok eleştirilmiştir: [Politikanın formülasyonu ile idari uygulaması arasındaki] bu ayrım, Paris Komünü'nün karar alma ile aynı siyasi organlar ve kurumlar içindeki yönetimin kaynaşmasını kutlayan Marx gibi sosyal teorisyenler tarafından üzücü bir şekilde karıştırıldı. Özgürlükçü bir bakış açısından, belki de hiçbir hata bu kadar ciddi olamaz. Politika belirleme kararlarını normalde yetkilendirilmiş bir organ olan ve çoğu zaman oldukça teknik bir karaktere sahip olan bir idari organa teslim etme tehlikesi, elitizm ve kamu gücünün gaspı ile yeniden şekillenir. Doğrudan bir demokrasi yüz yüze ve hiç çekinmeden katılımcıdır.

 

Üstelik toplanan insanların herhangi bir karar alma gücü de yoktu, bu da bu ilkeli ayrımı gerçeklikten daha da uzak kılıyor. Bu nedenle, Bookchin tarafından formüle edilen komünalizm teorisi, Paris Komünü deneyinin kesin teorisi değildir. Daha ziyade, doğrudan demokrasi ilkelerine hayat vermek ve doğrudan demokrasiye ulaşmak için devrimci olayların eksikliklerini gidermek için yarattığı ideal bir teoridir. Paris Komünü büyük çapta türünün ilk deneylerinden biridir.

 

 

KOMÜN YAŞIYOR

 

Paris Komünü 20. yüzyıldaki radikal sol için bir referanstır. Onun mirası birçok harekette bulunabilir. Ben burada Kuzey Doğu Fransa’nın kırsal bir kasabası olan Commercy’deki komünalist hareketlerden biri olan Sarı Yelekliler’e odaklanacağım. Aslında hareketin ilk gününden itibaren Commercy Sarı Yelekliler’i halk meclislerinde örgütlendi ve doğrudan demokrasi ilkesini benimsedi. Kulübelerinde lider ya da temsilci olmadan günlük meclislerde tartışmak ve kolektif karar vermek için toplanıyorlardı, kalem ve bardaklardan broşürler ve eylemlere kadar ve çoğunlukla fikir birliği arayarak her şeyi oyluyorlardı.

 

Politik örgütlenmenin komünalist formunu benimseyen grup kısmen Bookchin fikirlerinden etkilenmiştir. Aslında, komünalizmin ilkeleri, aralarında Bookchin'in fikirlerine aşina olan ve önermeleri grubun demokratik özlemlerine uyan birkaç komünalist tarafından kademeli olarak gruba önerildi. Bu halk meclisleri, Paris Komünü sırasındaki bölge meclisleri ve devrimci kulüplere çok benziyordu: sürekli halk meclisleri, meclisin herkese açık olması, temel siyasi konuları tartışmak ve karar vermek için komşular toplantısı, profesyonel olmayan faaliyet olarak görülen siyaset, temsili siyaset eleştirisi, dayanışma örgütü ve karşılıklı yardımlaşma. Siyaset ideali her günki gündelik faaliyet olarak somutlaştırıldı. Dahası, Paris Komünü’nde benzer şekilde tecrübe edilen ve talepte bulunulan, geri çağrılabilir ve emredici vekaletce görevlendirme ilkeleri yakında ortaya çıkacaktı.

 

Gerçekten de, Fransız hükümetinin müzakereleri başlatmak için Sarı Yelek hareketinden sekiz temsilci atama talebine tepki olarak, Sarı Yelekliler Fransa'nın Sarı Yeleklilerine temsili ve iyileşmeyi reddetmeleri ve her yerde halk meclisleri organize etmeleri için ilk çağrıyı yaptı: “Bu nedenle Commercy'den, Fransa'nın her yerinde düzenli genel kurullarda işleyen halk komitelerinin oluşturulması çağrısında bulunuyoruz. Konuşmanın özgürleştiği, kişinin kendini ifade etmeye, kendini eğitmeye, birbirlerine yardım etmeye cesaret ettiği yerler.” Şu şekilde devam ettiler: “Temsilciler olacaksa, her yerel Sarı Yelek halk komitesi düzeyinde, halkın sözüne olabildiğince yakın olacak. Zorunlu, geri alınabilir ve dönüşümlü yetkilerle; şeffaflık ve güvenle olacak.”

 

Sarı Yelekliler, konfederasyona ikinci bir çağrının ardından, Ocak 2019'un sonunda bir “Meclisler Meclisi” düzenledi. Bu etkinlik yerel Sarı Yelek gruplarından 75 delegeyi doğrudan demokrasi ilkelerince bir araya getirdi. Çoğu delege, komünarlar tarafından paylaşılan bir tür federasyon yaratma arzusu özlemi ile yerel meclislerde zorunlu ve geri çağrılabilir şekilde görevlendirildi.

 

Tüm delegeler, toplantıdan önce yerel grupların katıldığı ankete dayanarak resmi talepler hakkında karar alma yetkisine sahip olmadıkları için ortak bir çağrı yapmaya karar verdiler. Yalnızca yetkili delegelerin çağrıyı birlikte imzalamasına karar verdiler. Yetkisi olmayanlar onay için kendi yerel gruplarına sunacaklardı. Sosyal ve ekonomik adalet ve sosyal haklar talep etmenin, baskıyı kınamanın, ırkçılık karşıtı, anti-cinsiyetçi ve homofobik karşıtı taahhütlerini teyit etmenin yanı sıra, 5 Şubat 2019'daki genel grevlere kitlesel katılım ve her yerde halk meclisleri kurulması çağrısında bulundular.

 

Meclisler Meclisi’nin konfederal dinamikleri, Commercy sınırlarının ötesinde sağlık krizin arifesine kadar yaşadı ve bu kendi kendini örgütlemenin federatif demokratik aracı birçok yerel Sarı Yelekli’nin ihtiyacına ne ölçüde cevap verdiğini gösterdi.

 

Commercy Sarı Yelekler hareketi, yerel vatandaşların girişimi ile referandum düzenleyen ve yerel halk arasında büyük destek toplayan direnişi bastırmak isteyen belediye başkanının kulübeleri yıkması nedeniyle Mart 2019'da yerel düzeyde ivme kaybetti. Kendini yeniden kurmaya zorlanan hareket, meclis olan tartışma alanını kurumsallaştırmaya ve Commercy Vatandaşları Meclisi'ni (CCA) oluşturarak diğer Commercy sakinlerine açmaya karar verdi. O yılın mayıs, haziran ve eylül aylarında yapılan birkaç meclisin yanı sıra yaz boyunca birkaç tematik toplantıdan sonra, CCA'yı organize eden insanlar bir adım daha ileri gitmeye karar verdiler: belediyeyi alıp onu halk iktidarının merkezi haline getirmek. Komünün, doğrudan demokrasi yoluyla özyönetim uygulamasının birimi olması, Paris Komünü'nün amacını yansıtmaktadır.

 

Ve gerçekten de CCA, Mart 2020 belediye seçimlerinde bir liste sunması için içindeki bir grup insana yetki verdi. Bu liste, “Yaşayalım ve Birlikte Karar Verelim”, programı olarak yalnızca doğrudan demokrasiye sahipti yani seçilmiş belediye görevlilerini kararlarını CCA’ya bağlayarak gücü ona veriyordu. Bu emredici vekâlettir. Meclisler Meclisi'nin federatif idealinin sürekli peşinde olduğunu gösteren, Ocak 2020'de “Komünler Komünü” adlı ulusal bir özgür komünler toplantısının örgütlenmesiyle noktalanan aktif bir kampanyadan sonra, liste 15 Mart 2020'de belediye seçimlerinin ilk turunda, ikinci tur için gerekli olan oy miktarından 4 eksik oyla yüzde 9,77 oranıyla başarısız oldu.

 

Bununla birlikte, seçimler her zaman Commercy sakinlerine iktidar vermenin bir amacı değil, bir araç olarak görüldüğü için, halkın bir yurttaş meclisi aracılığıyla kendi kendini örgütlemesine izin veren komünalist poje varlığını devam ettirdi. Her durumda, Commercy'de başlayan şey yerel bir dinamikten çok daha fazlasıydı. Birçok Sarı Yeleklinin, protestocunun ve militanın zihnine komünalizmin tohumlarını ekerek 150 yıllık idealleri hayata döndürdü. Komünar ve tanınmış anarşist Elisée Reclus şöyle dedi: “Liderlerin yapmadığı şeyi, isimsiz kalabalık yaptı.” Bu Paris Komünü zamanında doğru olsa da aynı şey bugün bu çağdaş komünalist hareket için de söylenebilir. Ve isimsiz kalabalığın yaptığı şey, komünalist doğrudan demokrasinin ideallerini hayata geçirmekten başka bir şey değildi.

 

 

KOMÜNDEN DERSLER

 

Paris Komünü, çağdaş hareketler için bir ilham kaynağı olsa da onun tarihini, eylemlerini ve aynı zamanda eksikliklerini ve başarısızlıklarını incelemek komünalist örgütleyicilerin onlardan bir şeyler öğrenmesini ve bazı tuzaklardan kaçınmasını sağlayabilir. Gerçekten de, radikal sol hayal gücüne ilham vermenin ötesinde, işçilerin özyönetimine ilişkin bu ilk büyük deneyim bize birkaç ders de verebilir.

 

Birincisi, kulüplerin belediye yönetimine ağırlık vermesi gerçeği, doğrudan demokrasinin sadece bir prosedür meselesi değil, aynı zamanda aktif ve harekete geçirilmiş bir vatandaşlık meselesi olduğunu göstermektedir. Sivil toplumdaki bu siyasi angajman patlaması Paris Komünü sırasında çok belirgindi: tüm iktidar, halk meclislerinde toplanan insanlar tarafından, hatta Komünün devrimci gücü tarafından sorgulanmıştı. Bununla birlikte, bu doğrudan demokrasinin kendi sınırları vardı: kulüpler tüm nüfusu temsil etmeyen devrimci Komün lehine bir ortamda gelişti. Dahası, bu halk meclisleri tüm nüfusu değil, en iyi durumda birkaç on binlerce insanı temsil ediyordu. Komünalist bir perspektiften bu, halk arasında nasıl kitlesel destek toplanacağı ve katılımını nasıl güvence altına alacağı sorusunu gündeme getiriyordu.

 

İkincisi, Komün içinde yasama (politika oluşturma) ve yürütme (idare) yetkilerinin birleştirilmesi ve vatandaşların meşru karar alma organı olmadıkları gerçeğinin yanı sıra, komünalist bir bakış açısından onun doğrudan demokratik karakteri ve halka fiilen güç verme kapasitesi de sorgulanmaktadır.  Komünalistler, karar alma merkezini meclis halkının eline bırakmayı (seçilmiş komünarların da kendi yetki alanlarında birkaç istisna dışında ihmal ettiği) müdahale hakkı, geri çağırılabilme ve emredici vekâlet ile donatılmış delegelere yürütme yetkisi verme mekanizmasından daha çok önemsemeliler.

 

Komün ayrıca bize, devrimci kıvılcım çıktığında işçilerin mücadeleye gireceğini ve kendi kendini örgütleyeceğini gösteriyordu. Bu öz-örgütlenme, maalesef kendi çıkarlarını korumak için bir katliam yapmaya hazır veya hazırlanmış olan yönetici sınıfın acımasız bir baskısıyla karşı karşıya kalacaktı. Aslında, yönetici sınıfın konumunu tehdit edecek herhangi bir şeye karşı vermeye hazır olduğu mücadele konusunda, bazı komünarların olabileceği gibi nahif olunmamalıdır. Bu baskıyla yüzleşmek için devrimci hareket hazırlanmalı ve örgütlenmelidir ve bu kesinlikle Paris Komünü'nün temel eksikliklerinden biriydi. Komün, Versay merkezli eyalet hükümetine karşı hazırlıklı olmak için daha fazla çaba sarf etmesi gereken bir dönemde, sonu gelmeyen tartışmaları ve sonuçta eylemsizliği nedeniyle eleştirildi. Baskı sırasında Paris Komünü'nün diğer şehirlerden destek almaması, komünalist bir perspektifte devlete etkili bir şekilde meydan okumak için konfederal bir hareket inşa etmenin ne kadar önemli olduğunu da gösteriyordu.

 

Devlet baskısının kaçınılmazlığına ilişkin temel sorulardan biri, bir yandan devrimi korumak için baskı ile mücadele ederken diğer yandan yeni devrimci toplumu doğrudan demokratik bir şekilde örgütlemek arasındaki hassas dengenin nasıl yönetileceğidir. Komün, bu çıkmaza Kamu Güvenliği Komitesi’nin oluşturulmasıyla cevap verdi. Sivil özgürlükleri azaltırken, bir azınlığa yürütme gücü veren bu merkezi yapı, insanlara Paris Komünü'nün somutlaştırdığını düşündükleri iktidar idealinden çok uzak görünüyordu ve belki de insanları devrimci harekete yabancılaştırıyordu.

 

Komün'ün bize gösterdiği ve Sarı Yelekliler hareketinin bir kez daha onayladığı, hareketlerin bu ilham verici ama trajik tarihten çıkarabileceği tüm bu derslerin ötesinde, politik olarak aktif olmak için politik mücadelenin kendisinden daha iyi teşvik edici bir şeyin olmadığıdır. Devrim niteliğindeki olaylar, kendi siyasi varlıklarının bilincinde olmayanları, kendi içlerine derinlemesine saplanmış toplumsal inançlarını ve gizli bir lider, konuşmacı, organizatör, yazar, savaşçı vb. olma yeterliliklerini keşfetmeye sevk eder. Sosyal değişim düşü, bu kolektif coşkuya ve harekete geçiren muazzam bir enerjiye ilham verebilir. Ve bu yönetici sınıfın en kötü kâbusudur.

 

 

Kaynak: Bu metin, “From red scarfs to yellow vests: the communalist tradition” başlıklı metinden Türkçe’ye, BEP Çeviri Ekibi tarafından çevirilmiştir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Erkek nedir? - Atakan Mahir

Rojava'da Devrim ve Demokratik Komünal Ekonomi - Ferîk Özgür

Devrim ve Kooperatifler: Rojava Ekonomi Komitesi'yle geçirdiğim zaman üzerine düşünceler (I) - Rojava Enternasyonalist Komünü